Kayıtlar

Min Ruhi etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Dünya'ya indirerek..

Ruhları Dünya'ya indirerek, Ayrılığı, Gerçek Yaşam'ın nasıl olması gerektiğini, olmaması gerekenleri, Sevgisini, Saygısını, Hasreti Aşkı, Tek Rabb-İlah Kendisi olduğunu!.. Tam olarak belletiyor mu belletmiyor mu!..

Ruh

Alem'den O'nun Ruhunu çektiğini düşün.. geriye ne kalır?.. Şimdi bu düşünüş mümkün olmayacak, soru da cevap da mecaz kalacağından, anla ki Hakikatte "Ruh üfleme"nin mecazı olmaz.. İsa (as) ölüleri diriltti diye Allah'dan bir Ruh olmadı, o zaten her beşer gibi Allah'tan bir Ruh'tu, Allah ölüyü diriltti.. İbn Arabi Hazretleri Efendimiz "Kuran'da mecaz yoktur" buyurmuştur.. Anla ki anlayasın, ama sen hala zannındaki manadan dolayı mecaz ile avunmaya devam edeceksin.. O Ruh (Min Ruhi) Canın da, Mananın da, Suretin de, her şeyin Canıdır! Bu yüzden, mecazi anlamda Canına kıyanlar, yani Kafirler Müşrikler, Zalimler, Özlerine (Min Ruhi) değil, ancak manalarına kıyabilirler!

Zat Sıfat Tecelli ~ Sıfatları Zatında Sabittir..

Sıfatları Zatında Sabittir.. Değişen, Sıfatların "Tecellileridir".. Zatı değişmediği gibi Sıfatında da değişiklik olmaz; azalma ve çoğalma Tecelli'dedir.. Basit bir misalle: "Zenginlik" Sıfat, Altın "Tecelli"dir.. 40 Dünya dolusu Altının olsa "Zenginlik" artmayacağı gibi, Altınlar azaldığında da bir eksilme olmaz.. Keza Sıfatlar değişmediği gibi Tecellilerinin de bir Sonu yoktur.. Ve bu sadece İlmi, veya Akli bir durum değildir; Tecelliden hissedilen Sıfatının ta kendisidir.. Lakin Tecelli bizim Nefsimiz üzerinden Ruhumuza (Min Ruhi) O'ndan gelirken, O Zatında Zengin'dir, Gani'dir.. Zaten Kamil Kul Sıfatların Zuhuru olan, değişen gelip geçen Tecellilerle meşgul olmaz, Sıfatların Özünü Sırrında (Min Ruhi), O'ndan bir Ruh oluşunda, yani Zenginliği Zatında, Allah'da (cc) bulmuştur!.. Tecellileri Zevk edinir lakin, Eserler ile meşgul olup Sanatçıdan gafil kalarak değil, Müessir ile dolup taşarak!

Nefs - Tabiat ~ Ruh

Ruh, Tabiatın Emrediciliğinden beridir.. Gerekirse ölür, ama yine de Tabiatının Emrini kabul etmez.. İnsan kadar olmasa da Hayvanlar dahi böyledir, İntihar dahi ederler.. Buna sen Nefs dersen, nefs hakkındaki Cahilliğinden diyorsun.. Hatta İnsan (Min Ruhi) Tasavvurundaki (!) rabbine İsyan edebilir!.. Hakk'ın Sırlarının, İlminin sonu yok..

Zaman - Hareket - Ruh - Can - Akıl

Varlığın Can'ı Hareket'den kaynaklanmaz. Şeyler Sabit olsa bile Hayat O'nda daimdir.. Zaman da (Ed Dehr) aynı şekilde, şeylerin akışı dursa da akar.. Daha doğrusu akmak değil de kendi özünden çağıldamak-kaynamak diyelim.. Canlılık bir hareket görünmese dahi O'nda böyle sabittir.. Çünkü Ruh Özü Kendi Zatındandır.. Ruh'un Hareket ile algılanmasına Can deriz.. Peki Zaman'ın akışı durmaktan başka değişse veya Hareketler karışsa, yine de Algılay abilir miyiz?.. Elbette, O'dan birer Ruhlar (Min Ruhi) olduğumuzdan yani Zatımız Kendisinden Sabit olduğundan, sadece Algılama suretimiz değişirdi.. Nedenselliğin ardışıklığı değiştiği için Aklın sadece algılama sureti değişse de o da aynı Ruh'un-Zat'ımızın gözü konumunda olduğundan yine bir şey değişmez, aynı süreç farklı görünümde yaşanırdı.. Nasıl Şimşek-Işık ile Ses ayrı geldiği halde durum değişmiyorsa, Zaman da öyle başka türde yine hareketten ibaret olduğu zannedilirdi!.. Bir şeyin görünümü

İlim Malum.. Marifetullah

Hz Ali Efendimizin (kv) buyurduğu gibi İlim, kişiler üzerinden değil, Hakikatler üzere elde edilebilir. Mesela "Nefs" dendiğinde sen veya başkasının "dedi kodu"su değil, Nefs ve Mertebeleri söz konusudur.. Ta ki İş tom-jeri, kedi-köpek, Musa-Firavun kavgasından yani masiva'dan böylece sıyrılıp Varlık Mertebelerine, Kendi Nefsine ve Ruhuna-Özüne, Esma'ya, Sıfatlara, Cenab-ı Hakk'a varabilsin.. İşte o zaman senin Düşüncen bile Hakk ile Sohbet olabilir.. O zaman Musa'da da Firavun'da da Halk Perdesi olmaksızın Hakk'ı görebilir bir Marifet'e erişebilirsin.. O zaman sen de sen olmaz, fena bulursun.. İşte İlim ve Malum aynı oldu; Marifetullah gerçekleşti..

Mana ~ Nuzul'de Uruc ~ Min Ruhi ~ Münazele

İndiren de O, çağıran da O.. Topraktaki Tevazuyu ve Verimliliği, Sudaki Temizlenmeyi ve Yükselişi, Güneşteki Aydınlığı, Cömertliği ve Nefesteki Alışverişi, Yenilenmeyi vb Sonsuz Manaları görenler, bu gördüklerini inkar edemezler.. Bu Çağrıyı Can Kulağıyla dinleyenler, Beden Arzında Halife Kılınmış Latif Ruhlardır.. Onlar Kendi Özlerine Zulmetmekten sakınırlar; Ayrılıkta Aşk'ı, Nuzülde Urucu, Çoklukta Birliği, Kesafette Letafeti, Ölümde Hayatı, Özlerinde Özlerini (Min Ruhi) bulurlar.. Davete canla başla İcabet ederler! Kaybolmazlar! İnkar edecekleri Küfredecekleri bir şey bulamazlar.. Elest Bezmindeki Ezeli Hitab Kalp Kulaklarında El An Yenilenir.. Onlar Fena'dan Fena bulmuşlar, Beka'dan Beka'ya ermişlerdir..

Ruh - Can - Düşünce ~ Beşer - İnsan - Canlı Cansız ~ İnsan-ı Kamil

Ruh'a (Min Ruhi) göre Can da Düşünce de, Beden gibi dışarıdadır.. Ruh'a göre ne canlılık ne ölülük ne dış iç ne aynı ne gayrı diye ayrımlar da yoktur ya, anlatmak için söylüyoruz.. Beşer İnsan gibi ayrımlar da Ruh Sırrına göre izafi kalır, çünkü İnsan-ı Kamil hem Bitki hem Hayvan hem Beşer hem İnsan, bütün bir Alemdir! Lakin o, Kendi Özünün Sırrına Vakıf olmuş, Dünya Perdesi kalkmıştır!.. Zaten Ezelden (Elest Bezmi) Allah'dan bir Ruh (Min Ruhi) olduğunun Tam farkına varmıştır!.. Şah damarından yakın olan şah damarından yakın olduğu halde İnsanlar, Alem, aynı yerinde duruyor ya?! Öyle! Hele büyük kıyamet koptuğunda seyr et O'nu sen!

Tecelli ~ Min Ruhi ~ Suret ~ Vahdet

İki elin farklı iki iş yaptığını düşün.. O'nun aynı An'da hepimize Farklı Tecellisi bu gibidir.. Bu Esma-Sıfat Tecellileri Mertebesindedir.. Zati Tecelliye gelirsek.. O Tek olduğu halde Farklılık nasıl mümkün olur? Ve nerede yer bulabilir?.. Ayrı ayrı mekanlar alemler mi var?!.. Hayır, O'nun Ruhunda her birimiz Ondan birer Ruhlarız (Min Ruhi) da öyle.. Bu Ahirette de böyledir.. Zannetmeki Suretteki Tecelli Aynılandı diye hepimize Aynı An'da Aynı Tecelli olur!.. Her birimiz Es ma'dan Sıfat'tan geçip Tecelli Eden Zat O olduğu Bilinirse başka! Yoksa Vahdet Suretin veya Tecellinin Aynı olmasında değil! Yani her birimiz O'nun Ruhunun Aynında Ruhları olduğumuzu bilmemizle mümkün O Vahdet! Yoksa Zati Tecelli, Suretin aynılanması değil.. Şunu unutma: Tecelli olunanlar kalkarsa, Tecelliden Muradı -yani O- gerçekleşmemiş olur! Böyle bir şey de Manasızdır.. Subhandır O!

Vesvese ~ Akıl - Duygu ~ Min Ruhi - Kalu Bela ~ Platonik Aşk!

Uyanık olunmazsa, Vesvese kendini bir başka vesveseyle ör-t-er.. Hakk ise İnsan için kendini böyle kundaklamaya gerek duymaz. O örtülemez apaçıktır! Akıl arapsaçını çözmek ister; Kalp ise Sıfat Tecellilerini zaten "Yetkin-Muhtaç" olarak kabul edicidir, ve burun kıvırmaz..; bu kişiye göre değişir mi?.. Duygusuz salt Akıl, Akılsız salt Duygu -ki bunlar Esma Tecellileridir- olur mu diye sormak daha doğru olur!.. Kaldı ki "Ruh"a (Min Ruhi-İnsan Zatı) gelirsek ikisinden Özünde daha Yetkin olarak onlarla iş görmekten Münezzeh halde "Kalu Bela"dan her şeye Hazır Nazırdır.. Allah Mudil'dir! Allah Hadi'dir! Kim neye Kime varabilirmiş! Kim Kimden neyden uzak durabilirmiş! Sevgilinin "Kendisini" İsteyeni geri çevirmesi düşünülemez! O'nun Platonik Aşığı olamaz!

El Kadim ~ Ayan-ı Sabite ~ Tecelliler ~ Zaman ~ Elest Bezmi ~ Min Ruhi

İlmin'de her şeyin Sabit olması Tecellilerini Kadim yapmaz.. Sıfatları Zatında Sabit ve Kadim olduğu gibi Tecellileri Sabit ve Kadim değildir.. Dün yediğin elma bugün yediğin elma değil.. Sayısız Değişik Tecellilerin Vücud'da yeniden yeniye açığa çıkmalarıyla Zatının (Ruhunun) Sıfatlarıyla Tek ve Bir (Vahidil Ahad) oluşu Değişmediği gibi, İlminde Kendini ve Tecellilerini Ezeli (Zamansız) olarak Sabit Biliyor olması da ne onları ne de O'nu Kayıtlamaz.. Keza O'nun üzerinden Zam an da geçmediği, lakin Kendisi Evvel, Ahir, Dehr (Esma) ve Anı Daim olması gibi.. Şeylerin İlminde Sabit olmalarını şöyle de ifade edebiliriz: Onları Hatırlamamıştır ki Unutsun; yani değişme olsun.. Ve bizler (Min Ruhi) Vücud'a getirildiğimizde Tecellisine (Zati Tecelli) Tam Mazhar kılınmadığımız için Varlıktan bir koku almış sayılmayız; nasıl Kadim olalım.. Sevgilinin Cilvesi bu.. Yani Vücud'a gelmeleri ve bulunmaları (Elest Bezmi) Tecellileri olmak bakımından onları elbette T

Min Ruhi

Sen Allah'dan bir Ruhsun! Erkek Kadın, Zengin Fakir, Irk vs ayrımlarla, bu Kendi Özün Sırrına Vakıf olamazsın.. Sen Allah'dan bir Ruhsun! Tabiatlarını Hayvani Şehvetini, Nefsini Kibrini Küfrünü aşmadan, bu Kendi Özün Sırrına Vakıf olamazsın.. Hayvan sorulmaz Dünya Cennetinden.. Bu Sırdan Haram Helalden, Sen sorulacaksın! Ey Can, Vehmi bırak Hayal değil Yanarsın Gönülden Kulluğa gel de Latif ve Aziz olanı Tanıyasın Kendi Özünden Kendin Mahrum kalmayasın!

Evrim ~ Canlılık ~ Çelişki!

Evrimciler Canlı-Cansız ayrımı yapamayıp 'her şey madde enerji kimyasal tepkimelerden ibarettir' dediklerinde Doğa'da-Alem'de veya Kültür'de herhangi bir şey değişmekte midir? Yani Canlı yok mu olmuştur veya Cansız Var mı olmuştur? Sonuçta Canlı-Cansız ayrımını kaldıran kendileri ve bu ayrım kalktıktan sonra neye zaten Canlı veya Cansız denebilir ki de Ruh-Can İnkar etmek onlar açısından anlamı olsun? Sonuçta böyle bir ayrım zaten yok! O halde neden Evrimciler bir marifetmiş gibi bunu söylemekte bu kadar ısrarcı? Kendileri açısından Bilimsel olarak zaten böyle bir ayrım yoksa, Cansız'dan Canlı çıktığı nasıl iddia edilebilir mesela!? Canlı Cansız ayrımı olmadığını zaten kendileri söylüyor! Ve Tanrı bunu zaten ta ezelden beri söylüyor; "canlıydı da ben can-ruh verdim" zaten denilemez ki! O halde Evrimcilerin ağızları sulanarak ve çok eğlenerek dalga geçerek bu Canlı Cansız ayrımı yapmalarının sebebi ne? Sadece Ahmaklık ve Cahillik mi? Cehal

Latif - Kesif ~ Ruh (Min Ruhi) ~ Ruh ve Alem İlişkisi ~ Zaman

Ruh (Min Ruhi) hiçbir zaman bedenle, kesifleşmedi ki ayrı olsun.. Hoş bu Alem de kesifleşmedi, ama illa da öyle diyorsan en basitinden sen bir şeyle meşgul olunca bu alem nasıl yopyok olunuyor, onu açıkla kendine.. ve devam edersek o'nun (Ruh) Rabbisinin üzerinden bir zaman da geçmedi ki o yönden O'ndan ayrı olsun diyelim.. Ya peki nedir durum?.. Şöyle diyelim: "Allahım! Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senâyı yapamam. Sen kendini sena ettiğin gibisin."

Sanat ~ Zat - Sıfat - Tecelli

Oyunculuk "Sanatçı"nın "Sanat"ıdır.. Sanat onun "Sıfat"ıdır.. Değişen Rollerdir, o kimi zaman şu rolle kimi zaman bu rolle "Tecelli" etse de, onun "Sıfatı" "değişmez".. Gerçekte belki o aynı zamanda Ressam'dır, ve sahnede belki bir Müzisyen'i oynar.. Ve bu durumda, onun Sıfat'ı değişmediği gibi "Zat"ı da değişmez.. "Tecellileri" değişir.. Şimdi bunlar O'nu Bilmene Misal olsun.. Ve Kendini bilmene de Misal olsun ki Film'e kendini çok kaptırıp da, O'nu unutma.. Ki Nefsinin Halleri Tecellileri ile değişse de, Ruhun ve güzel Sıfatların değişmediği, kaybolmadığı gibi O da değişmez, ve kaybolmaz.. Film'i, Yönetmen'i unutma, Rolleri de unutma.. "Onlar Allah'ı unuttular; Allah da onlara kendilerini unutturdu" Haşr 19

Kader - İrade

Zina ile Cima Fiilde birdir, Fiilin kötüsü iyisi olmaz, onları Ayıran Kalp'tir Niyet'tir.. Fiil ise sırf Kudrettir; ne Kafir'in Kötülüğe ne Mümin'in İyiliğe Kudreti yetmez-yoktur.. Lakin içlerindekine (Kalp-Niyet) göre ve Nasipleri veya Cezaları ne ise Kudret Fiillerde öylece kötü iyi görünür.. Birine Kötü Fiiller birine İyi Fiiller Yaratılır.. Fiil Kader-Kaza ise de zaten Kafir Mümin tanımaz, herkesin başına gelir; bu sefer de Sonrasında Tevbe ile veya Küfür ile yine Kalben Niyet'e göre Fiiller Ayrılır, ve açığa çıkar veya çıkmaz.. Hatta yazılan silinir.. İnsan'ın Hür olması da olmaması da Kalbine bağlıdır.. Kalbine İyi de girer, Kötü de girmiştir, ve Muhasebe ve Hürriyet, Ondan bir Ruh olması Sırrındadır! Kudreti ve Nazı Dua'dan ibaret! İrade değil, "Cüzi Dua"!

İnsan - Min Ruhi

Hangi Cansızın Canlının Yüzü, Dili, Kalbi, yani Suret'i "İnsan" gibi hem de kendi lehine veya aleyhine olarak Konuşabilir, Manaları İfade edebilir, ortaya çıkarabilir.. Elbetteki ancak "İnsan" Kendi Sureti üzere Halifesi ve O'ndan bir Ruh'tur (Min Ruhi)..

Min Ruhi ve Halife oluş değişmez..

Ömer Putperest olur, Müslüman olur.. Min Ruhi ve Halife oluş değişmez.. Kafirken Mudil'in Mümin'ken Hadi'nin Halifesidir.. Hatta İnsan özünde "Min Ruhi" ve Halife olduğundan iki durumda da her İsme ayna'dır; Müslüman Cimri, Kafir Cömert.. Birbirlerine de böylece O'nun Halifesidirler.. O'ndan olduklarından O'nun Hükmünden münezzeh de olamazlar.. Şimdi sen bu Hakikati daralt veya aç; Hakikat senin ilmine marifetine göre değişecek değil.. Ama sen bu Hükümleri ve Hakikatleri kabul edince genişleyeceksin..

Nefs Perdesi ~ Ruh

Zatını (Ruhunu) Sıfatlarını, Ruhlarından (Min Ruhi) Nefsleri ile Perdeledi. Nefs Perdesi de Sıfatlarındandır, Kalp Perdesi de..; Sıfatlarını Zıtlar olarak birbirine Perde yapmıştır.. Sevme dediği şeyi sevmiş, sev dediğini sevmemiştir.. Yani Tersinden.. Mudil Vedud'a Vedud Mudil'e emretmiş, işler karışmıştır.. Dolayısıyla Ruhundan olan Ruhlarına Perde, Kendisi olmuştur.. O'nu İsteyene, Nefs Perdesini kaldırması yeterlidir.. Ruh Direkt Zati olarak O'ndan olduğundan, Perde olmaz; böylece Perdenin ardından O çıkar..

Felekler, Nefs ve Ruh

Güneşin etrafında Dünya ve diğerlerinin nasıl Felekleri varsa Kader'de İnsan'ın da Felekleri var.. Kışı Yazı, Gecesi Gündüzü.. Ta Hallere kadar bu belirli Feleklerde Döngüler halinde yüzersin.. Ama her Döngüde geçilen duraklar senin yükselişine alçalışına göre ya aynı olur ya da farklılaşır.. yani Yaş olarak olgunlaşmaktan örnek verirsek, aynı şeye önceden kızar veya korkark en sonraki Döngülerde kızmaz ve korkmazsın.. Manevi Olgunluk Feleklerinin Döngülerinde de durum aynıdır.. Hatta Farkedebilirsin ki bu olgunlaşan senin Nefsinmiş, senin Özün Ruhun (Min Ruhi) ise zaten hep bu Feleklerin üzerindeymiş! Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri buyurmuş: “..insanın hakikati felekten oluşmuş değildir. Bilakis o, üflenilen ruhtandır ve bu ruh mekansızdır. Dolayısıyla feleğin üzerindedir..”