Kayıtlar

Seyri Süluk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

"Hakikat"i Kavramak İyi ve Kötü'nün Üstüne çıkabilmekle mümkündür..

"Hakikat"i Kavramak İyi ve Kötü'nün Üstüne çıkabilmekle mümkündür..  İyilik Kötülük Zıtlığına Düştüğün anda Sahte, Geçici, Yetersiz olan Zannınla Avunmaya Kendini Mahkum ettiğini bil..  Kötülüğü "Mutlak Gerçek" Kabul ettiğin anda,  "İyilik" (Sanat, Bilim, Din bütün İnsani değerler dahil) "Kendini Kandırmak"tan ibaret olur ve bu Büyük Aldanış, Fıtratına Sokulan bu büyük Çelişki (Zıtlıkla Mücadele) Sen Farkına varamadan "Saflığını" Kalbinden gün be gün Kazır..  İhlas (Samimi Saf Doğruluk) ve Yalan bir arada durmaz..  Sonunda, "Hakikat" Günlük Yaşam Debdebesinden ve Mutluluk da "Cehalet"den ibaret kalır.. "İnandığın" şeyi "Mutlak Gerçeğin" yaptığına da uyanamazsın.. Halbuki "Mutlak", yalnız ve yalnız "O"dur.. Mutlaklıkla vasıflanmaya ihtiyacı olmayan.. Özelliklerine Senin ihtiyacın olan.. O'ndan başkasının Sana Senliğini veremeyeceği Yaratıcı..  İyi kötü, tanımladığın her

İbn Arabi

Her zıt farklıdır ama, her farklı zıt değildir. { Muhyiddin ibni Arabi (ks) }

Seyr-i Süluk

"..Ey şurada duran, dinle: Fena şey, yaratıkları Yaratana (CC) karşı görmektir. Tabiatın melek sıfatına bürünmesidir.." { Abdulkadir Geylani (ks) }

İman ve Güvenmek

Bir Yahudi’nin,Tanrı yüzünü ulu etsin Ali’ye "Eğer Tanrı’nın korumasına güveniyorsan kendini bu yapının üstünden at" demesi, Müminler emîri’nin ona cevabı Tanrı’yı ululamayı bilmeyen bir inatçı, bir gün Murtaza’ya dedi ki: “Peki yüksek bir yapının damındasın... ey aklı başında olan, Tanrı’nın koruyacağını biliyorsun değil mi?” Murtaza, evet dedi... o koruyucudur, ganidir... bizim varlığımızı, bizi ta çocukluğumuzdan adamlığımıza kadar hep o korur, o görüp gözetir! Yahudi, peki dedi... mademki öyledir, kendini bu damdan aşağıya at... Tanrı’nın koruyuculuğuna tamamı ile güven! Kendini aşağıya at da ben de adamakıllı inandığını anlayayım, güzelim inanışını, deliliyle göreyim! Müminler emiri ona dedi ki: sus, defol git de bu cüret yüzünden canın belaya sataşmasın! Kulun, iptilalara düşerek Tanrı’yı sınaması hiç yaraşır mı? A nadan, a budala, kulun ne haddi vardır ki edepsizliğe kalkışıp Tanrı’yı sınamaya girişsin? Sınama Tanrı’ya yaraşır... O, kullarını her an sınar durur. Bu sın

Sanır ki, halk hiç yaratılmamış...

"..Ona göre her şey Zattan ibarettir ve mahluk yoktur. Ve sanki Hak hiçbir şey halketmedi.  Varlıkta Zatından başkası yok. Bu anlayışa sahip olan kalb vahid olan Hak için tektir. Seven ve sevilen O'dur. Talib ve matlub odur. Zakir ve mezkur yine O... O'ndan başkasını göremez..." Bu iman sahibinin, maddî bakımdan kullarla arası açık olur. Bu sebeple tek başına Hakk'a kulluk yolunu tutmaya bakar. Bir kendi, bir de Rabbı kalır. Bu da geçer, O'nunla olur. Sanır ki, halk hiç yaratılmamış... Tabiî bu duygu o iman sahibine göre olur. Zamanda öyle duygulara kapılır ki, iç âleminden Hak yalnız kendisini yarattı sanır ve yalnız kendisi var gibi hisseder. Kendisini ezelî varlığın akıntısına atar. Yapan Hak, kendisi ise bir âlet... Ortada bir matlûb kalır, kendisi ise tâlib olur. Görünürde bir asıl vardır, kendisi de onun uzanmış bir kolu... Bu hâlde, O'nun gayrini anlamaz ve O'ndan başkasını görmez. Hak Taâlâ iman sahibini halktan beri alır. Sonra dilerse gönderi

Çocuklar..

- Çocuklar parkta kum üzerinde hayali bi gemi oyununa dalmışlar, fırtına kasırga denize düşenler kurtaranlar filan acayip bir zevkle gerçek olarak denizde seyr ediyolardı.. İçlerinde üç dört yaş büyük Akıllanma çağında olan bir tanesi ise onların birçok yaptıklarını Mantıksız bulup "o öyle olmaz ki" filan diye engelliyordu, ama tabi ne öbürküler ne kendisi bundan memnundu.. Yeni yeni Akıllandığı için ne yazık ki hem Oyunun içinde kalmak istiyor hem de her seferinde Aklın galebesiyle dışına düşüyordu.. Çünkü Hayal içinde bir yandan da Akıllı olmanın Zevkini almaya başlamış artık.. Kader, ne yapsın çaresiz, kumda gemi gider mi!.. Deniz kumun üzerinde, gemi de onların üstünde olması lazım!.. Kaptan olması, yeter mi?.. Fırtına çıkması, gemisini kurtaran kaptan olması da lazım!..

Güneş tepeye yükselince Gölge kaybolur..

- Suret'i olmadığı halde Sana Nurundan bir Suret giydirince.. O'nda, O'ndan bir Ruh olduğun halde Ayna'ya baktın.. Ayna'da Hareket Suretinle uyumlu olunca Kendini Gördüğünü Zannettin.. Ayna'da Yansıyanı, ne Gördüğünü, daha şimdi şimdi Seçmeye başlıyorsun. Çöle düşünce, serap görürsün.. Gördüğün olabilir, ama Görüşün Serap olamaz.. Güneş tepeye yükselince Gölge kaybolur..