Başlıklara tıkladıkça Rastgele yeni kayıtlar gelicektir
Nübüvvet ~ Velayet ~ Kemal
Nübüvvet dahi, Velayet'den ileri gelir. Efendimiz'in (as) Son Nebi
olması en Kamil Velayet'in ve Bilgisinin Velilerine ulaştırılması demek
olmuştur. Biz Ümmetinden olarak eğer O'na (sav) uy(a)masa idik, O'nun ve
Ali'nin (kv) Himmeti üzerimize olmasa idi, biz asla Kemal'e eremez,
Allah'ın Rızasına, bizim hakkımızdaki Muradına ulaşamaz dünyada ateşe
yanmak pervane perişan olmaktan başka bir gram fazlasını bilemez, Cenanı
Hakk'ın Zâtını layıkıyla tanıyamazdık. Gördüğünde yakınlık elde
ettiğinde zaten emin olacaksın da, şimdiden bilmez misin birisini
seçmişse, takdirine göre en güzeli en kemallisi olduğu için seçmiştir,
rastgele ve her cihetten layık olmaksızın değil ! Ne zaman Ali'yi kalbin
gözün seçebilir hale gelir, Ehl-i Beyt'e gönlün akar, o zaman anlarsın
nedir bu laflar, nasıldır o kemal.
Kulluk
Allah kalplerde nefislerde galip gelirse "Zafer" O'dur; yoksa dışarıdaki zafer ve kayıp kalıcı değildir ki.
Ruh ~ Adem ~ Mecaz ~ Halk ~ Melekiyyet
İster Şeyh ol ister Mürid ! Allah'dan bir Ruh olduğu hakikatine eren
kişi için Allah (cc) ekmek su gibi olur, ancak O'nda rahat bulabilir,
ancak O'nda, O'nunla sükun bulabilir ; kainat sevgisinde, insan (!)
sevgisinde değil ! Diyorsun ki Halkta bul, Ruh sana burda üflenecek,
yani hem dışa bağlıyorsun Ruhunu -ki Ruh dediğin o kişinin ta
kendisidir- sonra o insanın anlayıp anlayacağı şey ne oluyor ? İşte bir
yaşam enerjisi ! bir insan sevgisi ! bir "Haller" ! Bu Ruh üflenmesinin
mecaz anlamıdır hakikati değil ! Hakikatini kişi ancak kendinde bulur
Halkta değil ! Hakk'ta bulur Hakk'ta ! O'na dışarıdan üfleme değil
isterse fırtına tufan olsun o yine anlamaz ne olduğunu, neyden olduğunu !
Toprağa Ruhundan üfledi de o Ruh'u o toprakla Cennet'den Dünya'ya
indirip Çamura bulamadı mı ? Ne oldu şimdi senin Ruh üflenmesi Mecazın ?
Hani "Adem", hani senin metaforlarındaki "Beşer" ve "Ruh Üflenmesi" ?
Meleklerin itirazı o Ruh'a mı, Adem'e mi, Beşer'e mi, Halife'ye mi ?
Senin metaforlar ne oldu ! Bir beşeri mi Halife kılacaksın ! Melekiyyet !
Ruh Üflenmesini sırf mecaz anlamıyla kullanan kişinin dili dolanmıştır !
İster Şeyh ol ister Mürid, bak şimdi ben sana ne anlattım ? Sen ne
diyorsan Mecaz, onun Hakikatini dedim ! Anlarsan dilini dolandırma
mecaz'ın hakikatini göstericem diye ! Sen çok doğru anlattın ben yanlış !
Bu dille Hakikat gözükmez !
Akıl ~ Delilik ~ Felsefe - Kelam
Akıl gitmez, Bilgi gidebilir. Yahut Delilikte olduğu gibi Bilgi değişir,
farklı biçimde işlenir; yoksa onlarda da Akıl yok olmamıştır. Bilgi'nin
ve Akl'ın Hakikatlerine Özlerine ancak özel keşf, özel tecrübe ile
vakıf olunabilir; yoksa beyni açıp bakmakla veya sırf düşünme bilgisiyle
Hakikatler öğrenilmiş olmaz. Çocuklara deli demediğimiz gibi
Hayvanlarda da Akıl yok diyemeyiz. Her yeteneğin ve bilginin kaynağı
hakikati özü de O'dur, O'ndadır. Felsefeciler ve Kelamcılar sırf Akla
yoğunlaştıkları için Varlığa en fazla bir "Cevher" gözüyle bakabilirler,
ötesi "Yok"-tur onlar için, ötesine geçmezler. Bu nedenle Sıfatları,
Zâtıyla, "Mekansız Tek"i, Yönelinecek Hakikat olarak kabul edemezler.
Allah'ı Görmek
Görünürlerin görünülürlüğü O'nun görünürlüğü yanında hiç'tir. Gözünün
ucundaki gözlüğü O göstermedikten sonra görememen de bu Hakikate bir
misalidir. Biz baktığımız halde gördüğümüzü zannederiz, halbuki bakış
alanımızda görmediklerimiz gördüklerimizden çoktur. Mesela fazla ışıkta
hiçbir şeyi göremememiz de bu manada önemli bir misaldir. Hele ki Özü
Suretsiz olanı, O Nur olan Nur'u görmek daha da güçtür; fakat dediğimiz
gibi Kendini görülür kılarsa da diğer şeyler suretleri bulunduğu
halde görülmez oluverir. Sen diyebilirsin ki Suret olmadan O görünmez,
görünür olması Suretledir; Evet, fakat Görünmenin Hakiki Mertebesi
yanında, Hayır ! Çünkü bu söz Allah'a Suretli şeylerin Görünürlüğü
hakkında yaptığın bir Nispet'e dayanır ! Halbuki Allah'ın Görünürlüğü
Suret Tecellilerinden Ötede bir Görünme Hakikatine de sahiptir; ama bunu
dille anlatmak mümkün olmaz; Görünmeden bilinmez, anlaşılmaz ! Kalp
gözüyle görmek diyeceğim lakin sen Kalp gözünün görmesinin Dış gözün
görmesi türünden bir görme hakikatine sahip olduğunu da kabul etmezsin;
O'ndan olan Ruh O'nun Ruhunu dış görmenin fevkinde ama aynı onun gibi
net görür ! Tekrar belirtelim ki konuştuğumuz şey mana olarak görmenin
ve idrak olarak görmenin ötesinde bir Görme Hakikatidir.
Zât ~ Sıfat ~ Nefs ~ Muhabbet ~ Kulluk ~ Mutmain
Nefsin için yaptığın ve istediğin şey sana Allah'ı unutturur ve elbette
bu hiçbir şekilde Güzel olmaz. Olmasını İstediğin veya yaptığın şey,
O'nun bir İsmine - Sıfatına muhtaçlık ya da Hayranlıktan dolayı, Zâtına
"Muhabbet"e, Zâtına Yakınlığa vesile oluyorsa, işte bu hoştur ve elbette
güzeldir. Niyetini böylece Halis kıl ki Nefsin güzelce Nimetinden
nasiplensin ve Kalbin de Rabbinle Nurlansın, Mutmain bulsun.
Şefkat ve Havlu
Abdest aldıktan sonra senin yüzünü kurulayan havlu mu zannedersin. O'nu
kendinde görmeyi bir iddiadan, kibirden ibaret sanan, O'nun şu Şefkatini
şu inceliklerini görebilir mi dersin ? O'na Tevazu göstermekte O'nu
lüzumsuz Tenzih etmekte hiç bir gariplik yok mu ? Bu Tevazu bu Tenzih,
Sivrisinek misalini anlamıyan, onu Allah'a yakıştıramıyan Müşriklerin
Tevazusuna Tenzihine benzemez mi hiç ? Müşriklere benzememek sadece
suretle şekille mi zannedersin ? Hiç bunlar yok mu dersin, incenin
incesini görmek hiç istemez misin ?
Allah'ın Zâtı ve Sıfatları ~ Sevgi
O, Sevgi'yi Sever, Kendi Sıfatıdır Sevgi, Sıfatlarını Sever. Zâtının
Bilinmesini isteyince, Bütün bu Sıfatları Sebepler yoluyla Nispetlere
bağlanmış, Hakk, Tecelli ettiği Suretinde Saklanmıştır. Ve bu Sıfatlar
içinde Sevgi Sıfatının Zuhur edip de Sevilmemesi İmkansızdır, mümkün
değildir. Fakat bu Sıfatın Nispet edildiği Sebep Bilinir "Kendisi"
Bilinmez ise bu Zulüm olur ve "Zulüm" Sevilmez. İnsan'ın Zulümü,
Kötülüğü "Sevmesi" İmkansızdır, yani o "İnsan" aslında Kötülüğü değil,
Nispet ettiği Perde ardında yine Sevgi'yi Sever; Hakk'ı örter, İşini
karıştırır ve Nefsine Düçar olur. Sıfatlar Sebeplere Nispetlere
bağlanmasıyla -ki en büyük sebep ve nispet "İnsan"dır- iş karıştı ve
"Bilinmeklik" de böylece gerekli oldu: Tahakkuk etti. Ve Hakk'ın Lütfu
(Lutfeden Sıfatı ve Vehhab olması) Cihetinden bak ki Sevgi'nin
Nispetlerinin, Sebeplerinin Sevilmesi de İmkan bulmuş ve Sevilmemesi de
İmkansız olmuş oldu. "O", bütün Nispetlerin Nispeti, Sebeplerin Sebebi
olması Hakikatince, eğer Kendi Bilinmez de İş karıştırılır ise, o zaman
Nispetler Sebepler de Hükümsüz kalarak İş karışır, Hakk İsmi-Sıfatı
Zuhur etmemiş olur, dediğimiz gibi Batıl Nispet Hüküm sahibi olur ki bu
da Hakikatinde Celal'i demektir. Yahut Celal ve Cemal yönünden:
"Bilinmeklik" de..
Şeyh ~ Biat ~ Tarikat ~ Şeriat Tarikat Yoldur Varana..
Şeyhini bırak şimdi a cânım gel ben sana secde edeyim. Sen bir sözü dahi anlama, ama gel bana Hidayet et, Nur ol ? Oldu !
Muhabbet ~ "Şükür"
Her nimetin Allah'tan olduğunu, Allah'tan geldiğini bilmek, Şükretmenin
İdrakidir. "Allah'ım sana şükürler olsun" demek ise "Muhabbet"tir.
"Muhakkak ki Biz, onu yola hidayet ettik. Ya şükreden olur, ya da
küfreden olur." [Dehr 3]
Sözler ~ Haller
Söz'ler ve Kelimeler'de dahi Hal'ler vardır. Ya sakınmak ya erişmek yönüyle olsun, bunu bil.
Şükür
Allah'ın Zikretmemiş olduğu hiçbir mahluk yoktur, esas Sen O'nu Şükran ile Zikret ki Körlüğün en büyüğü olan Nankör olmayasın.
Müzik ~ Din ~ Tasavvuf
Hayat'ın Sırrı, Yaşamın Özü Kulluk'tur. Kendi İradesinden geçmeyen, bir sonraki Nota'nın ne gelmesi gerektiğini bulamaz, uyumu yakalayamaz, teslim olamaz. Tamamen kendinden geçmek olmaz, Skalalar var, kurallar var, Dengeli olmadan, Ses-Söz Dinlemeden, İtaat etmeden "Müzik" olur mu ? Zamanından önce veya sonra gelen Vuruşlar Yersiz olur; Namaz Vaktinde gereğince kılınırsa "Beyin" yersiz konuşmayı bırakır, susar, Sükut eder. Bilinçli bir kendinden geçiş lazım. Ritim'siz hiçbir şey olmaz, çok uzun vakit alırsa yakalamaya gücün, algın yetişmeyebilir, bu yüzden çözemezsin; yoksa "Din" bir Felsefi-Akli "Problem" değildir. Elektronik Müzik Ritim'e dayanır, Tekke'dekiler Ritim tutuyor, Kulüp'tekiler de kendilerinden geçiyorlar ama Hapı yutmadan olanına Zikir derim ben. 2000'lerde çok uçtuktan sonra "Minimal" çıkmıştı; Sert çakılmalara karşı biraz Merhamet olundu. Neticede Allah'ı Tespih etmiyen Zikretmiyen bir şey yok. Müzik'de Merhamet vardır, bir süre olsa da Nefis'den geçiş vardır, ama Uyuşturucu'da Merhamet yoktur, sonra Nefsine düşüş vardır. Elektronik Müzik gerçekten önemli bir Müzik'tir, "Soyutlama" vardır onda. Sampel tabanlı olanlar Resim'deki "Kolaj"a benzer, ben çoğu şarkımı öyle yapıyorum. Sırf kendi yazdığım şarkılarım da var fakat derin düşünen hangi Enstruman senin, "Bass" Gitar ? , hangi "Ses" gerçekten senin, ne sana ait diye sorar. Hangi Nota Senin ? Müzik'den ne anlıyorsan onun "Tohum"u nedir ? Sonuçta hangi ağacın olursa olsun Tohum'un Kaderi belli; o çiçeği vermek.. Sanat Yeteneği olmıyan "Sanat" yapabilir mi ? Herkes her şeyi yapıyor diye bunun bir sorumuluğu yok mu demektir ? "House Müzik" afedersiniz kıç sallama Müziği gibi algılanır ama işin aslı öyle değildir, bağrı yanık Dindar Zencilere dayanır, "Deep House" Elektronik Müzik içinde gerçekten de ismi gibi "Derin"lik taşır. Şimdi ise çoğu "Deep House" Genre'li Müzik sırf "Ego" kokuyor. Bu "Değirmenin suyu nereden geliyor" diye sorarlar, Yunus Emre Hazretleri Değirmenin Sesini Aşığın Gönülden gelen İniltisine benzetmiş. Hormonlardan gelen tükenir ama her şeyin Hazineleri O'nun Katındadır tükenmesi yoktur. "Sabır" olmadan, Zaman'ı bir kesit halinde bölebilir, kaydedebilir misin ?; Duyguları kaydetmek mümkün mü ? "Techno" biraz Ritim'de takılı kalsa da Elektronik Müzik'deki "Tekrar" bu sırra dayanır. Bu konuştuklarım hep "Müzik"le ilgili Sırlar, "Teknoloji" değil.. Eski Müzisyenler kısa Melodik döngülerden, ticari Kurallardan sıkıldılar, serbestlik istediler, "Jazz" buradan ortaya çıktı. Müzisyenlerin kısa ticari melodik döngülerden sıkılmasıyla "Jazz"
ortaya çıktı; Klasik Müziğin ve Orkestral (çok sesli)
olmaksızın Tasavvuf Müziğinin ise zaten Özü, Zâtı böyledir; hesapsız
Gönülden gelerek durmaksızın akar gider; Klasik Müzik tam böyle bir akıp gitme ile değil daha çok Hesaplama ile Akılla meydana gelir ve Nefsin Kemalini ararsa da Hakikatinde yine Gönülü ifade etmekte Gönlü aramaktadır. Çok sesli Müzik, Atonal Müzik ve Heavy Metal.. Buluğ çağındaki çocuğa "Ninni" dinletebilir misin.. Kocaman adam Ninni dinleyebilir, Heavy Metal ile uyuyan da vardır inanırım; Ben Prodigy'nin Fırestarter'ıyla uyurdum. Hazreti Mevlana çarşının ortasında demircilerden gelen seslere kapılıp Sema etmiş derler; olur öyle. Çok Sesli Müzik güzel ama kolay mı ? Şimdi "Müzik" nedir ? Büyükler Müziği Kâlû Belâ'dan başlatır. İbrahim Tatlıses Nota bilmemekle övünebilir, yaratılıştan Urfalı, ama herkes aynı memleketten değil mi ? Fazıl Say da "Türk" sonuçta ama Piyanoyla "Köçekçe" olur mu ? Ulvi Cemal Erkin'in "Bayram" İsmini koyduğu bir eseri var ama hangi "Bayram" onu belirtmemiş, bence hiçbir "Bayram" adı verilen gün "sıkıcı" olmasa gerek; Okuldayken çok kaçardık; Deliye zaten her gün Tatil, o sıkılmaz. Şimdi bu Çok Sesli Müzik nasıl oluyor, Bir-lik nasıl oluyor, Bir nedir ki Bir-"lik" öyle olsun ? Hayretler olsun her İnsan'ın kendine özgü sesi var, İnsan sayısı kadar Enstruman demektir bu. Her gırtlakta teller birbirimize enstruman çalıyoruz haberimiz yok, şakıyoruz, türlü türlü Müzik tarzı, her İnsan bir Sanatçı yani, "Sanat" gerçekten ne demektir dar kafalılık etmez, derinlemesine anlar, bütün boyutlarıyla bakabilirsen. Sanatçısının elinde bir çok Enstrumanlar, bir çok enstruman çalan Tek Bir Sanatçı. Harf'ler Nota gibi şakırken farketmezsin, kendinden geçersin çünkü, İlham, Feyz kesilince de istediğin kadar Müzik Bilgin olsun bir tek notayı basamaz, iki notayı ard arda getiremezsin, hatta getirsen de kar etmez; dut yemiş bülbül kesilirsin sonra. Kimisi de susar da sessiz zevk eder. Şimdi Majör'ler ve Minör'ler filan ve Sınırsız bir "Müzik"; "Razı" değilsen Arabesk yapma.
Rahim
Kafire Merhameti Şefkati olan birinin görünüşte olsa bile Müslüman'a
nasıl olması gerektiğini bir düşün.. Bu böyleyken sen kafire rahmet oku
mümine beddua, eleştiri, ağız eğip bük, suratın asılsın.. Yok böyle bir
şey ! Bu aşamada kalmış yükselememiş yani Rahman'da Rahim İsmine
erememiş kendini kafire merhamet etmekle İnsan oldum zanneden, kendini
halk ile ermiş zanneden o kadar çok küstah var ki ! Halbuki Kemal
Ehlinin nezdinde ne kafir ne müslüman, ne doğu ne batı vardır ! Zıt
yoktur ona ! Halk nedir a nadan ! "Halk"ı bu halk mı zannettin ! Nereden
nereye döndün !
Fiiller
O'nun İrade buyurduğu şu hiçbir Fiil Mutlak değildir ki Ol'an'da Muhabbet'den gayrı Hakk seninle Zıtlaşsın. A Cânım benim.
O'nun Lütfu ~ Rızası
Nefsin uygunsuz bir işe çağırdığında sen ona de ki : "Ben senin yararın
menfaatin yerine Yüce Allah'ın Lütfunu ve Rızasını tercih ediyorum".
Cüz-i İrade
Televizyon kumandasının pili yoksa, istediğin kadar bas, kanal değişir
mi ? Cüz-i İrade de öyledir ; Allah yapmadıkça ve Razı olmadıkça,
istediğin oluyor zannedersin ama, O dilemeden O yapmadan olan hiçbir şey
yok. Ve kıymetini bilene bu ne güzel Sırdır. Berisinde sırf Hayat
vardır; Hayat'ın üstüne, Yaşamaktır. Cüz-i İrade hepten bir Dua'dır, ama
öyle yok kavli yok fiili filan, öyle değil ; şu söylediğimiz Sırca'dır
Dua, Hakikati Ruh'tadır. Her şey elinden gitmiş çırılçıplak Ruh kalmadan
ne tam anlaşılabilir ki.
Vahdet
"..şah damarından daha yakın.." ( Kaf 16 )
"..elbette birçok incitici (sözler) duyacaksınız." ( Ali İmran 186 )
"..Kim izzet istediyse, işte izzet tamamen Allah’a aittir. Güzel kelimeler (sözler), O’na erişir.." ( Fatır 10 )
Ve Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazuyla yürür. Ve onlara cahiller hitap ettiği (lâf attığı) zaman “selâm” derler. ( Furkan 63 )
O'na ancak güzel sözler yükselir ! Şimdi sen Vahdet Ehli isen kötü sözlerin muhatabı olabilir misin..
"..elbette birçok incitici (sözler) duyacaksınız." ( Ali İmran 186 )
"..Kim izzet istediyse, işte izzet tamamen Allah’a aittir. Güzel kelimeler (sözler), O’na erişir.." ( Fatır 10 )
Ve Rahmân’ın kulları yeryüzünde tevazuyla yürür. Ve onlara cahiller hitap ettiği (lâf attığı) zaman “selâm” derler. ( Furkan 63 )
O'na ancak güzel sözler yükselir ! Şimdi sen Vahdet Ehli isen kötü sözlerin muhatabı olabilir misin..
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)