"..Ona göre her şey Zattan ibarettir ve mahluk yoktur. Ve sanki Hak hiçbir şey halketmedi. Varlıkta Zatından başkası yok. Bu anlayışa sahip olan kalb vahid olan Hak için tektir. Seven ve sevilen O'dur. Talib ve matlub odur. Zakir ve mezkur yine O... O'ndan başkasını göremez..." Bu iman sahibinin, maddî bakımdan kullarla arası açık olur. Bu sebeple tek başına Hakk'a kulluk yolunu tutmaya bakar. Bir kendi, bir de Rabbı kalır. Bu da geçer, O'nunla olur. Sanır ki, halk hiç yaratılmamış... Tabiî bu duygu o iman sahibine göre olur. Zamanda öyle duygulara kapılır ki, iç âleminden Hak yalnız kendisini yarattı sanır ve yalnız kendisi var gibi hisseder. Kendisini ezelî varlığın akıntısına atar. Yapan Hak, kendisi ise bir âlet... Ortada bir matlûb kalır, kendisi ise tâlib olur. Görünürde bir asıl vardır, kendisi de onun uzanmış bir kolu... Bu hâlde, O'nun gayrini anlamaz ve O'ndan başkasını görmez. Hak Taâlâ iman sahibini halktan beri alır. Sonra dilerse gönderi...