Başlıklara tıkladıkça Rastgele yeni kayıtlar gelicektir

Merhamet / Yaratılış

Acınacak halde ne kadar çok insan var değil mi ?! En masum zannettiğinin bile eline bir köle geçse ona Zalimlik ettiğini görürsün ! İşte Allah da bu yüzden Acıyıp Merhamet ediyor, Yaratıyor bizi !

Ve Rabbin meleklere: “Muhakkak ki Ben yeryüzünde bir halife kılacağım.” demişti. (Melekler de): “Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Biz Seni, hamd ile tesbih ve seni takdis ediyoruz.” dediler. (Rabbin de): “Muhakkak ki ben, sizin bilmediklerinizi bilirim.” buyurdu.

Bakara 30

Dua

Kendin için, kardeşlerin için Dualar bul ve gönlüne düştükçe Zikir gibi Dua et.

Şuurlu olmak

Kendi çocuğun bile senin değilken sen ve her şeyin varlığı O'na ait, O'nun elinde. Sana mı soruyor ? Hesabı, Hakkıyla O sorar. Dilediğini dilediği gibi yapar. Kimin mülkünde kime hesap sormak ? Bak onca Bebeğin Çocuğun Ruhlarını doğduğu gibi Cennet'e alıyor, umulur ki senin gibi bi Kazığı da Cennet'e koyar ! Sen neyi biliyosun ki ? İyi düşün, kibrini bi kenara koy da iyice bi gör bak: Allah çok Büyük, çok Rahmet eden, çok Merhametli değil mi yani ? Yarattı, İki gün yaşattı diye, Şikayete Nankörlüğe Kibre bak !

Halk

Hiç kimsenin imanı, mertebesi makamı, hiç kimsenin iki dudağı arasında değildir. Allah Muhsinlerin ecrini zayi etmez. Senin değerin Allah'a verdiğin değerce yine Allah Katındadır. Sen bu değeri insanların arasına indirerek en büyük zulmü kendin kendine yapıyorsun. Değerini makamını mertebeni yine sen bilmiyorsun.

Tespih / Zikir

Dil ile, iç sesi ile içinden Zikretmeyi, yani Tespihi azalttığın miktarda, yaşam ile, yani sıkıntılar ile karışık, Zikretmeye, yaklaşırsın. Namazı tam vaktinde Ezan ile kılmamakta da böyle meşakkat vardır. İlim'e ve Aşk'a rağbetin de hoş değil ise: Hatırında bu olsun, Şikayet yerine.

Bela, Sıkıntı / Hüsran / Hakk

Sıkıntılar belalar karşısında Nefsine uyarsan, Dert, Sızlanma, Şikayet yani Sıkıntının artmasından başkasını bulamazsın. Hatta başına gelmemiş olandan dahi sıkıntı elem duyarsın. Şeytan'a uyar isen de daha da kötüsü Kör Talih, Haksızlık, Ümitsizlik, Bilgisizlik, Umutsuzluk, Mutsuzluk, Aldanmışlık, Kötülük yani kısaca Hüsran ve Bedbahtlıkla Helak olmaktan başka bir şey bulamazsın. Halbuki Allah Rahmet eden, Merhamet eden, Yardımcı, Kurtarıcı, Şifa veren, Sıkıntıları gideren, Emin olunan, Ümit kesilmeyen, Doğru yolu gösteren, Sabırlı, Affedici, tek Mutlak Güç Kuvvet sahibi, Nur, Hakk, Alim, Bilen, Seven Sevilen, Duyan, Gören, Sabredenlerle beraber olan, Yaratıcı, Noksanlıktan Münezzeh.. daha sayalım, Zikredelim mi ? Yoksa Aklından Nefsinden, Şeytanından mesud memnun musun ?

Hakk

Allah'a kendini kanıtlamaya çalışırsan, Allah'ı bulursun.

Aşk / Fena / Beka

Aşk'da Zıtlık yoktur Hakiki Aşk, Hakiki Aşık için. Uzlet ne, Halk içine karışmak ne ? İkisi de güzel ikisi de hoş; ikisi de kötü, ikisi de çıkmaz. Yol yoktur Hakiki Aşk, Hakiki Aşık için ! Fena ne ki Beka Yokluk olsun, Beka ne ki Fena Yokluk olsun !

Hakiki Aşık için, Hakiki Aşk için Bir Örnek var ! O Örnek var iken hangi Yoldan hangi Yokluğa çağırabilirsin ? Ama sende o Azim o Gayret o Muhabbet o Aşk var mı ki Haddini bilesin ! Fena olmadan Beka olmaz ya, ama işte Beka'ya Davet var !

Ed Dehr

Zaman yaşlanmaz.

Tecelli

Ok hedefi şaşırır da göz şaşırmaz.

İbadet

Kalbini temiz tut.

Kulluk / Aşk

Dünyaya, Dünya Ehline, İnsanlara, İnsanların Kibirlerine, nazlarına bak; sonra kendi nazına, kibrine de bak.. Allah en Büyüktür: Kebir'dir ve Büyüklüğünü Gösterendir: Mütekebbir'dir. E şimdi Allah'ın Nazına Kibrine ölünmez kurban olunmaz mı ? Bak nasıl da Sabır Tahammül gösteriyor ve nasıl yine kapısı açık hem ne oyunlar ne tuzaklar ! E şimdi O'na Nazlanılır mı ? Allah Gayyur'dur ! Kullarını Günahlardan Haramlardan Kıskanandır O ! Allah'ım şüphesiz ki Lütfediyorsun; nazım niyazım, hiçliğim acziyetim, günahım sevabımla; yoksa Haram, Günah, Mübah ne, Dünya nimetleri, Ahiret nimetleri de ne ! Yoksa Leyla, Nefis, Benlik de nedir ! Senin Büyüklüğünden, Nazından, Kapında durmaktan bıkmak usanmak da ne demek ! Sen'den başka nem var Allahım !

Vedud / İlim

Bazen kalplerimize duyurması ile Duygu ile Sever-Sevilir, bazen olur Bilgi-Biliş ile Sever-Sevdirir. Bizde her yol Vedud'a çıkar.. Çıkmazımız yoktur bizim. Vedud'dan geldik Vedud'a döneriz.

Müslüman Entellektüelliğin sınırlılığı; Tasavvuf'a mesafeli duruşlarının gizli nedenleri..

"Bu dağ (Uhud) bizi, biz de onu severiz. O cennet kapılarından bir kapının üzerine asılacaktır." sav

"Biz Resulullah (sav) ile beraberken bize yağmur isabet etti. Efendimiz elbisesini açtı, bedenine yağmur isabet etti. "Bunu niye yaptınız?" diye sorduk. "O Rabbinden yeni geliyor" buyurdular." sav

Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. O ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır. Yasin 69

Hakk'ı bir kayd ile bağlamayıp O'na mutlak olarak iman eden kimse, O'nun her bir surette değişik bir tecelli gösterdiğini inkar etmeyip gerçekler. O kimse, Hakk'ın bitmez tükenmez tecellilerindeki suretlerini yine Hakk'tan bilir.

Muhyiddin İbn Arabi (ks)

Vech / Zatı hariç her şey helak olacaktır

Allah ve Kulları dışında bilinen bütün Alem tümüyle Helak olucudur/olacaktır. Bunun için ki Yüce Allah Kullarını yalnızca Kendisi ile başbaşa kalacakları hakkında Uyarmıştır !

Ve Allah ile beraber başka bir İlâh’a dua etme (ibadet etme). O’ndan başka İlâh yoktur. O’nun Zat’ı hariç herşey helâk olucudur. Hüküm O’nundur. Ve O’na döndürüleceksiniz. [Kasas 88]

Esma Tecellileri

Sahtekar birisi menfaati için bir insana yalandan sevgi, şefkat, merhamet gösterse de onu kandırsa, yani aslında ona gerçekten sevgi, merhamet, şefkat duymasa, o insanda yine de bu Esmaları ile Allah Tecelli eder. Allah, Yarattıklarından bağımsız, gerçekten tek Münezzeh olandır; Alemlerden Ganidir.

Yunus Peygamber ve Kavmi

Yunus'un (as) Kavmi dışında tertemiz İman edip zararsız kurtulan başka bir kavim olmadı. Ki o Peygamberlikten kaçmıştır.

Büyükler / İlim - Aşk

İbn Arabi Hazretlerindeki Aşkı göremeyen ona İlim Ehli der. Mevlana Hazretlerindeki (Canım onlara feda olsun) İlmi göremeyen ona Aşk Ehli der. Yani sana göre öyle ! Yoksa böyle sınıflandırmalara girecek bir Kemal değildir onlarda görünen !

Acziyet

O'nda Acziyet yok ise Varlıkta nasıl Acziyet olabilir ki ? Yüce Allah'ın Kudretinin bizde Zuhur etmesi başka bir seferde aynı derecede olmaz veya aynı Fiili bir dahaki sefer aynı surette yapmaz ise bu bize göre Acziyet olur. Yoksa Varlıkta Acziyet diye bir şey yoktur !

Ruh

Ruh Nimetlendirilen konumda olmaktan aldığı Nur ile yükselip, Rabbinin Cömertliğine erince, Utançla karışık bir Erdem ile başkasına vermek, başkasına Cömertlik etmek ister. Bazen bu Cömertlik Nuru Kıskançlık, Gösteriş vb, yani "Ben-lik" şeklinde de tezahür eder. Sonra o bundan da yükseltilip, Verenin yine O olduğu ve O'na hiçbir şey verilemeyeceğini idrak edince artık Rabbisinin Sıfatlarından, Zâtına İrfan Mertebesine eriştirilir. Fiil'de - İrade'de fiil, Sıfat'da sıfat: Zât'da zat görmez. Nefsinden tekrar Ruhuna döner. Yani o artık Hakiki Zâti İbadet'e, Hiç olmaktan, Hakiki Kulluk olan Yokluğa eriştirilmiştir.

Ruh

Ruhun yemek yemez, yemek içmek bilmez ve istemez; Bedenin yer içer ve yemek içmek ister. Yemek içmekten aldığın lezzet de böylece Cisimden aldığın, Cismin duyduğu lezzetten ibarettir. Başkasına yedirip içirdiğinde ise işte o Ruhun aldığı Manevi lezzettendir. Ve sırf yedirmek içirmekten yani Fiillerden de ibaret değildir, bununla da kalmaz onun nasibi, çok daha öteleri vardır. Allah'ın tüm Tecellilerine, Sıfatlarından lezzet almaya varır iş. Ve onun temel besini zaten Rabbisinin Zâtıdır.

Hakk / Batıl / Cefa

Hz Peygamberin (sav) üzerine secdede iken işkembe dökmüşlerdi. Hani "düşmanı yapmaz !" denir ya !.. Ayağını yere vur ! Elbette her şey Hakk Katında Hakk ile olur, her şeyin iç yüzü Hakk katında belli olur ! Şeytanın Hasedini Vesvesesini Günahın sanarak Hakk sayıp, Maskarası olma ! Sevgilinin Cefasını da çok görme ! Hakkın Tecellisi ve Tesellisi öyledir ki aksine kendini borçlu hissedeceksin ! Durduk yere İstiğfar edersin ! Şehitler gibi tekrar tekrar ölmek, ve dirilmek istersin !

O

Zaman, Fiil.. bunlar Neye benzer ki ?...

Yok

Uyku'nun rengi var mı... Uyku var mı ki...

Şikayet

Şikayet yükünü üzerinden at.

Aşk

Derdim Sen'sin, dermandan bıktım usandım
Dermanım Sen'sin, dertden bıktım usandım

Aşk

Dertden de usanmışım dermandan da,
Derdi Sen olanın dermanı yok korkarım

Aşk

Ne Melek olmaya izin var ne Hayvan olmaya,
Derdim Sen'sin, çare yok korkarım

Aşk

Resulüne Uymamak ne mümkün, hem dönülmez büyük hata,
Uymak ise ne büyük İddia, hem Aşkın Bilir gibi

Ruh

Bak gör ki Alem Taştan Topraktan ibaret değil; Oksijen Hidrojen var da bir de lıkır lıkır içtiğin Su var. Rüzgar diye bir varlık var, Ateş var, Elektrik var, Duygu var, Düşünce var, Bilgi var, Hayal var.. Hepsinden Âla, hepsinden başka, Keyfiyeti olmıyan, Alemin de üzerinde hiçbir şeyin önüne geçemediği, Kendi Ruhumdan dediği Sen var !.. Neden'in de Neden'i var, Aklı önceleme ! Zaman putunu kır ! Bir şey edinme, oluşma hayalini bırak; Sana gel !.. Madde'yi Mana'ya öncelemediğin gibi, Sıfatı da Zât'a önceleme ! Perdeyi kaldır, soyun.. gör görebilirsen, bil bilebilirsen !..

Kuran'da "Habibullah" geçer mi ?..

Kuran'da "Habibullah" geçer mi ?..

"De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.." [Al-i İmran 31]

Yok geçmez !

Ben ve Ali, nur-u vahidiz.. (sav)

"Ali eti etimden kanı kanımdandır (o benim aynımdır)" (sav).. Ebu Bekr dostu olacaktı da; Ali ney oldu ? Çocuk mu ?!

İlim

İlim denince senin aklına nasıl Ali gelmez de "kıylu kal" gelir "şeytan" gelir.

Ruh / Nefs / Zat / Sıfat / Tecelli - Fiil / Vahdet Sırlarından

İnsan nefsi müessir olmamakla birlikte müessir olması da ancak Sıfatlar yönüyledir. Sıfatlar ise Tecellileri olmak bakımından ya eşyada ya da hallerde manevi tesirdedir.. Zat'da değişme olmadığı apaçıktır.. Tasarruf edilen müessir olunan, Sıfatların Tecellilerindedir; Sıfat dahi değişmez.. Misal İnsan'da Musavvire kuvveti Sıfatı vardır fakat Allah ona izin vermedikçe ne kendinde hayal ile bir hal değişikliği tesiri meydana getirebilir ne de hayali ile eşyayı değiştirebilir ne de meydana getirebilir. Bir tesir meydana getirebilse dahi Varlık ancak Hakk olması, Tek olması bakımından tesiri mutlak olamaz çünkü dediğimiz gibi tesiri meydana getirebileceği ayrı bir mevcud yoktur onun mevcudu ancak Hakkın mevcudiyetinde olabilir çünkü O Tek'tir, Bir'dir, O'ndan ayrıca (Müstakil) bir Varlık olamaz; böylece anlaşılır ki onun tesiri yine Haktadır fakat Hakkın Zatında değil Sıfatlarının Tecellilerindedir; Zat fiille değişmez, hiçbir surette değişmez. Yani Ruh kendisinden olan (venefaḣtu fîhi min rûhî) Hakkın Ruhundan bir "oluş-olmaklık" talep eder ve Hak onu sıfatları yoluyla sıfatlarının tecellilerinde izin verir meydana getirir. Aksi halde Ruh kendi başına dışta (!) ve içte (!) müessir olamaz. Zat değişmediği gibi Sıfat da fiille değişmez; fakat Kul böylece Vasıf anlamında Sıfat edinebilir.

Şe'n / Fena / Beka

Nefs Şe'n'e, Kalp Sıfatlara, Ruh Zâtına hazır, nazırdır. Nefsin, Şen'inde fena ister, Kalbin, Sıfatında fena ister; Ruh'un (Zatın) ise Zatında (Ruhunda) beka'dadır.

Aşk / Cezbe / Meczub

Bize verdiği, bizden beklediği şu Sabır; şu yapıp ettikleri, Normal mi ? Allah bizden canımızı istiyor, hatta ticaretini yapıyor satın alıyor; şimdi bu Sevgi normal mi ? Bu Aşk değil de Sevgi mi ? Bu iş Delilik değil, Aşk değil mi ?; şimdi O normal mi ?

Esma / Sena / Niyaz

Ey Zât Cemali ile Suret Cemali Bir olup yüzden yüze Tebessümler ettiğinde Müminlerin Kalplerinden Bedenlerine Nuru Rahmeti çağıldayan Biricik~Vahid ! Ey Güvenilen Kendisinden Emin olunan Batın ! Ey asla ihanet etmeyen, terketmeyen, yalnız bırakmıyan Veli ! Ey Zahiri ve Batını Bir, İki Yüzlü olmıyan Ahad ! Ey en Yakın Mükemmel Nefs ! Ey kendisinde İkilik olmıyan Bir ! Ey en Yakın Ruh ! Ey Benlerimizi Özünden Var eden Ben ! Ey Sırrını paylaşan, gizlisi saklısı bulunmıyan, en Zengin Cömert ! Ey bütün Şeenleri Müminler için Zevk ve Tanışıklık olan ! Ey Cefası Nazı Kendisine Yakışan ve Hakkı olan ! Ey başı da sonu da Rahmet olan ! Ey Yakınlığı bitmeyen daima artan ! Ey Usanılmıyan ! Ey Tükenmeyen Bitmeyen ! Ey Güldüren ve Ağlatan ! Ey Kahhar ey Adil olan ! Ey Öğreten ! Ey Kendisinden Ümit kesilmeyen ! Ey dallar salan çiçekler açan ! Ey Kalplere en derinden tek Nüfuz eden ! Ey Konuşan ey Duyan ! Ey Yaradan ! Ey Gözlerin, Kalplerin, Yerlerin ve Göklerin Nuru ! Ey Vedud ! Ey Rahim ! Ey Rahman !

Ruh

Sen Düşünce değil Düşünensin, Sen Akıl değil Akledensin, Sen Duygu değil Duygulanansın, Sen Sıfat değil Sıfatlanan Zat'sın, Sen Nefs değil Ruh'sun ! : "Kendimden" dediği Ruh'sun.

Ruh

Namaz'da Hakkın Huzurundasın da bitince neredesin.. Ruh Düşünce'de, İş'de, Hayal'de oluyor da dönünce Nerede, Ne ile oluyor..

İnsan / Hayvan / Evrim / Tasavvuf / Min Ruhi

"Hayvan" tek bir Surette doğmaz. Kimi Kuş, kimi Böcek, kimi Tavşan Suretinde doğar ve sonra da yine o aynı Kuş, Böcek, Tavşan'dır.. Şimdi aklıma gelen bir İstisna Tırtıl, Kelebek olur. Ama bak o Sureti değişse de yine Hayvan kalır. Hayvan'ın böylece Cins'leri varken İnsan'ın ise hepsi aynı Surette tek bir Cins olarak "İnsan" doğar; Cinsleri yoktur. Ve hepsi de İslam Fıtratı üzerine doğar. Bunun da İstisnası yoktur. Sonra İnsan'a izafe edilen bütün Mahiyet, Sıfatlar (İstersen Hayvan oldu daha da aşağı olur de yahut Melek oldu de..) hep İzafidir, Mecazdır; yahut sapmadır. Dikkat et o her her halükarda Surette de Mahiyette de hep "İnsan"dı, Cins'i yoktu: İnsan'dır.. Cins'i yoktur.

Namaz / Tasavvuf

Namaz Sureti bütün hareketleri ile Manalı ve Manevidir. El çırpmak gibi pek çok hareketlerin ise Suretinde bir Mana ve Maneviyat yoktur.

Şeytan / Melekler / Adem / Şeriat / Hakikat

Şeytan Şeriat yönünden değil Hakikat yönünden tard edilmiştir. Yoksa bize Emredilenler ve Haram kılınanlar nasıl Hayvanlara yaratılışları bakımından geçerli değilse, Cinlerin de öylece bizden farklı kılındıkları bir yaratılışları vardır.

Yaratılış yönünden kendinden üstün olmadığını görünce, boyun eğmek ona ağır geldi, Hased ettiği için de Toprak yönünü mazeret getirdi; Hakikat yönünü göremedi.

Melekler ise, Haram Helali hiç bilmediklerinden, Emre yaratılışları bakımından tabi olarak Allah'a Yakın olduklarından, Adem'in yaratılışındaki Zıtlığın Kemaline eremeyip, onun sadece İtaatsiz olması yönüne bakarak şaşkınlıkla tereddüte kapıldılar. Ama dediğimiz gibi Yaratılışları Emirden yana Temiz olduğu için Şeytan gibi Hased'e düşmediler.

İsimler Mertebesinde Zıtlık / İlim / Sıfatlar Mertebesi / Zâti Tevhid - Vahdet

Esma'yı Eşya'daki Taayyün'e bağlı kalınca birbirine Zıt Müşahede edersin; Onları böyle ancak "Hikmet" ile Birlersin: Zâtî Tevhid etmiş ve Vahdet'e ulaşmış olmazsın. Esma'yı, Zat'da Müşahede ile Birleyince "Hikmet" değil, "İlim" görürsün; İlim'in Zıttı ise Zat Mertebesinde bulunmaz ki. Demek ki İlminde henüz Vahdet'e ermeni sağlayacak Kemal'e ulaşmamış.

Sabır

Sabretmek Zorundasın ama, O Sabır'da da bir tatlılık var ki..

Tasavvuf / Aşk

"Daha çoğunu İstemek" illa Acziyet ve Muhtaçlıkdan değildir. Az da yeter; yani "İnsan" olmak da yeter.. Ama O'nun Sıfatlarını ve Tecellilerini içimizde dışımızda yine de daha fazlasıyla isteriz.. O'nu mu isteriz yoksa Sıfatlarını mı ?.. Çünkü O'nun Sıfatlarını Nefsimizde görmek isteriz.. O'nu mu isteriz O olmayı mı.. Tanrılar olmak değildir arzumuz.. Ama kendimizi kaybederiz; Aşk bizi İnsanlıktan çıkartır.. Ama O'na Aşık olmamak da insan'a yakışır mı, insanlık mıdır ?.. Mümkün gelmez bize Aşık olmamak.. Ama ne kadar..

Allah'ın İsimleri ~ Esma ül Hüsna

Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü'min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri', el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Âlim, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, el-Basîr, es-Semi', el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz,el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi', el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf, Mâlikü'l-Mülk, Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi', el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni', ed-Dârr, en-Nâfi', en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî', el-Bâkî, el-Vâris, es-Sabûr, el-Bârr, el-Müte'âl, el-Cemîl, el-Kâhir, el-Karîb, er-Râşid, el-Ğafür, er-Rabb, el-Mübîn, el-Bürhân, el-Vâkî, Zü'l-Kuvve, el-Kâim, ed-Dâim, el-Fâtır, el-Mu'tî, el-Kâfi, el-Ebed, es-Sâdık, el-Münîr, et-Tâmm, el-Kadîm, el-Vitru

Ruh / Bilgi

Bir Ruh olarak, hiç bir şey Yaratılmamış olduğu halde bir tek Sen Var olsan Bilgi yine olurdu; çünkü Allah Var-dır.

Zikir

Uyanık ol, Zikir'de bile Hakkı Vekil tut.

Râbıta / Tasavvuf

Râbıta Nedir ? Şeyhin Huzurunda Hakkın Huzurunda hissedip, ayrıldığında Halinin devamını arzular isen - ki Ashab Hallerinin değişmenin tam farkında idi - Şeyhin Hayalini Hakkın Huzurunda kendine Vesile edinirsin. Zikir ve Tespih de Hakka aynı Rabıta yapmak, Hakkın Huzurunda olduğunun şuurunu kuvvetlendirmek içindir; Mesela "La Faile İllallah" Zikri ile Hakkın Fiilini kendine Vesile edinmek Rabıtaya güzel bir örnektir. Râbıta "Rapt" kökünden türemiş "Birleştimek-Bağlamak" anlamlarına gelir.

Madde / Celal - Cemal / Alem

Celalini ve Cemalini tam duyumsayıp tecrübe edenler, Madde'nin yaratılışının Mahiyetindeki Kesafet ve Letafetin Sırrına ermişlerdir. Hem O Nurudur Musavvir, Surette.. O'nun Sertliği ve Yumuşaklığı yanında Madde mertebesinde duyumsanan Sertliğin Yumuşaklığın ne önemi olabilir onlar için.. Onlar O'na O'ndan başka çare ararlar mı hiç ?..

Evvel - Ahir - Zaman / An-ı Daim / İnsan / Kulluk

Ne bir zaman ne mekan, ne ezeliyet ne ebediyet vardı; Sıfatı Zatında Gayb olan Gizlinin Gizlisi Zat vardı. Lütfeyledi de Tecelli eyledi; Nefes oldu Ruhundan Ruhlara. Fiil oldu, An'da Evvel oldu Ahir oldu; ta Kendisi: "Maneviyat" oldu Kullarına. Muhabbet oldu. Şimdi O'nu bilmeyene, zamanın fiili kahır oldu, eskidi eskisi, ve yenisi de böylece ümitsiz, yok oldu.. Ey İnsan İnsaf et kendine: O bize Anı oldu, Ahir oldu, yeniden yeniye Muhabbet oldu, Gönlümüz Aşk doldu, her An Ezel Ebed Sonsuz Var Varlık oldu..

Mutlak / Akıl

Mutlak'a Akıl yol bulabilir mi hiç, kabulden başka.

Zikir / İsimler / Zat-ı Hakk

Hep An'da, Evvelinde ve Ahirinde.

Ruh / Alem

O bütün bunları biz olmaksızın kendi seyrinde yaratabilirdi. Fakat Yüce Lütfundan ki Vehhab olan Allah Alemin içine Ruhlarını yerleştirerek onları nimetlendirmekle Tecelli eyledi.

İnsanlık Halleri

İnsanlık Hallerine İnmekten çekinme çünkü Hz Peygamberin Sünnetidir. Fakat onlarla kayıtlanmaktan sakın.. yani onlarla Sıfatlanma. Söylediğimiz Manevi Haller, İlim, Marifet, Mana için de geçerlidir; neticede Ruh Halleri diye bir şey yoktur. Kayıtlanan, Nefsin Halleri ile kayıtlanmıştır.

Dil ile Zikir / Haller

Sen Allah dersin, dil ile söylemeyi o verdiği gibi, Hâli de o verir. O Hal vermediğinde sanki sen zorla Hale gelebilirmişsin gibi, ve Hal vermese sen yine de Allah demeyecekmişsin gibi Kulluğun hakkında bi şuursuzluğa düşme. Dilinde halinde arayıp Hakkın Zikrini sırf kendi nefsine kayıtlama.

Akıl

Fikir olmasaydı, Akıl düşünce karanlığında yol bulamazdı. Ruh düşünceler içindeki zavallı Aklın Fikir karşısındaki bu çaresiz halini görünce Varlık denizinde gemisini kaybetmiş bir kaptan gibi Kalbi buruk keder içinde kaldı.

Vahdet-i Vücud

Vahdet-i Vücud'a bir "İstiğrak"tır, bir "Hal"dir demek: "Kafirler için Allah Yoktur; yani sadece İnananlar nezdinde Vardır" demek gibidir. Elbette böyle demek istemezler, ama öyle anlaşılır..

Fitne - Tuzak

Allah en büyük Fitne Ateşini Peygamberleri vasıtasıyla Kafirlerin kalplerinde bizzat Kendisi tutuşturmuştur. Onlar anlamazlar ! "..ve Allah Tuzak Kuranların en hayırlısıdır." [Enfal 30]

Ruh / Vahid / Sır

Niye Bir Taneyiz de, İki Tane değiliz.. Benzerliğimiz var, şüphesiz Tek değiliz.

Hizmet

Bazı Garsonları görüyorum, benliğinden öyle geçmiş ki "Hizmet" olmuşlar.

Hu

Cisim yok, Cismi yok; dokunur.. Mekan yok; mesafe koyar.. Döner, döndürür ama hareketsiz.

İnsan - Ruh

"İnsan"ın hakikati-zatı "Toprak" mıdır ? Ruh mudur ? Nurumdan mı buyurmuştur, Ruhumdan mı buyurmuştur ? Aşağıların aşağısına atmış Nefis Fitnesine düşürmüş, Takvasını da İlham etmiştir.

Zahir

Zahir O'dur; hangi şey ki Zahir'den daha zahir olabilir.

Kul

Allah seni şeylerden çekinmeksizin Varlığına doyamayanlardan kılsın.

İnsan

Yerini bilenler için hiçbir problem yoktur..

Teslimiyet

Düşüncede (Bilgi'de..).. Fiil'de.. Varlıkta.. Allah'a Teslimiyet.

Edeb - Edepsizlik

Edepsizliğinin farkında olmayan Edepsizin, karşısındakinden Sureten Edep beklemesinden daha büyük bir Aldanmışlık olamaz. Düşün: Ali'ye Küfür İsnad eden, Veli'den Edep bekliyor.

Tasavvuf-ÇU

"...Bir zerreyi kesersen, içinde bir güneş ve güneş etrafında dönen gezegenler bulursun..."

Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks)


“Zerre küllün aynasıdır”

{ sav }


"..Allah bugün yaratıkların gözlerini açsaydı, denizin ateş olarak kaynadığını görürlerdi. Fakat Allah, her şeye güç yetiren ve her şeyi ihata ettiğini öğrenmemiz için, dilediğini gösterir, dilediğini gizler..."

Muhyiddin İbn Arabi (ks)


Güya Modern güya Bilimsel olan şu vakitde Dünyadasın diye, geçmiş Tasavvuf Büyüklerini senden eksik nakıs görüyorsun di mi bu yönden ? Çünkü onlar Bilimsel verilere bugünki kadar erişememişlerdi, değil mi sana göre ? Biz Müslüman kardeşlerin ise gelenekçi yobaz Allah'ı göğe atmışlar olduk di mi ! Tüh senin o kibirli burnuna ! OL emrini anlatıyor bana ! TÜH SENİN O KALIBINA ! Allah'sız tasavvuf-ÇU seni ! YENİLİKÇİ BOK SENİ ! Bu yüzden di mi evrim mevrim türlü türlü ahmakça alçakça yorumlarını onlardan daha iyi bilir gibi onlara nispet etmen, g dediklerine yumuşak g demen ( ZAN ile cehalet ile benzetmen, illa benzetmen böylece işin hakikatini de bilememen, yanılman ve yanıltman ! ) hatta Kuran'a dayandırman Peygamberi (as) karıştırman ? Onlardan daha iyi anladın di mi sen şimdi o Peygamberi ! Tüh senin o kalıbına ! Sen şu Allah Ehlini aptal saptal bilimsel zırvalara indirdin karıştırdın bi de bunu marifet gibi yalandıkça yalandınya Allah da seni öylece alçaltsın ! Alçalttı da ! Aldattı da ! Edepsiz densiz kibirli ahmaklar sürüsü ! Tüh sizin kalıbınıza !


Ah ah sen de zannediyorsun ki ! Hem de daha da edepsizce bir daha zannediyorsun ki haberleri yok onların ! Var ! hem de hatasız Hakk olarak apaçık "dosdoğru olarak" haberleri var ve biliyorlar her şeyi: ve bir o kadar da henüz görünmeyen bilinmeyenleri !


Yazık sana ki onları felsefecilerle bir araya getirdin aptal saptal yanlış sapık teorilerle bir andın ! Yazık !


Tasavvuf / Zâti Velayet

Dünyevi (Kimlik) ve Uhrevi (Manevi) Nefsi, İsmi Sıfatı Vasıfları Resmi tam fena bulup da şu Dünya'da çırılçıplak Ruh kalmıyan, ancak bu Kalışın tamlığı ile İnsanlığa ve Kulluğa yol almıyan, Zâti Velayetten bir tad koku almaz, anlamaz.

İlah

İlah, halkın İlah edindiklerine göre, İlahlarının neler olduğuna göre değişmez. Halkı bi unut da bak bakalım İlah Kimdir, İlahın Kimdir.

Sıfatlar / Tecelli

Merhamet'i Fiil'den ötede İliklerinde Duygu olarak Müşahede edebilenler, kendilerine Sıfat edinebilenler, Merhamet Sıfatı için Merhamet Edilen olması gerekmediğini anlamışlardır; Diğer Sıfatlar için de aynı geçerlidir. O'nun Zatında Sıfatı Gaybdır; Sanatçı Eseri ile Tecelli etmese de Sanatçıdır. O, Kendisini Gayrından olmaksızın bilir. Gayrın bulunması O Zat'ın Sıfat'ı için Gereklilik değildir; "İnsan", Hakkın Sıfatının ve Ruhu ile de Zat'ının Tezahürüdür. Ruh İlahi Zatın Muradına, İnsanlığı ise, O'nun Sıfatlarına, Sıfatlarının Tecellileri yönünden Hakk oluşuna döner. "Rabb ve Merbûb" ise sözünü ettiğimiz Zati Mertebeden başka ve aşağıda olduğu için girmiyoruz.

Sanat-çı / Fitne

Sanat, Kibir ve Fitne olmaz; fakat Sanatçı Fitneci olabilir.

Sanat / Din / Felsefe

Klasik Müziğin de Klasik Resimin de, Sanatın da Felsefenin de Kökeni Din'dir Din: "Batı" değil ! İlkel (?) Sanatın da Modern Sanatın da (?) Kökeni; "Zaman" değil, Doğu-Batı değil: Din'dir Din ! Felsefe dediğinin Konusu da; her boku düşünmek değil, inceden inceye Var'ı Var-lığı düşünmektir: Varlığı !

Ahmak-lık

İster kendine müslümanım desin ister kafir olsun "Ahmak" kadar İnsanı tüketen bezdiren bir şey yoktur.

İbadet / Kulluk

Efendimizin (sav) Peygamberliğinin İzharı 40 yaşında, "Namaz" ise Miraç'tan hemen sonra Farz kılınmıştır. Bir Müslüman çocukluğundan diyelim ki 90 yaşına kadar Namaz'ını tam olarak kılmış olsa, acaba O'nu (sav) İbadet'te geçmiş sayılır mı ? Yani Namaz'ının çokluğu onu Allah Katında O'ndan (sav) İbadet'de öne geçirir mi ?! İşte Namaz'ın çokluğu İbadet'in Sureti mi esas olan anla ! Kulluk nedir ne iledir ?

Suret / Alem - Ezeliyet / Dogma

Alem'in Ezeliyeti İddiası Akli Bilgi'den değildir. Çünkü Alem'in ismini aldığı her bir şeyin başlagıcı ve sonu yani yok olarak benzerlerinin onların yerini alması vardır. Yani "Sabit" hiçbir şey yoktur; sabit görünen şeyler söz konusu parçaların benzerlerinin vücuda gelmesinden oluşan Vehmi Suret'ler Hayali Görüntülerdir; tıpkı "Perspektif" denen görüntünün Hakikatte eşyanın uzayıp ufalması değişmesi olmadığı gibi.. Alemin Ezeliyeti İddiasının Bilgi bakımından da Delili yoktur: Dediğimiz gibi Ezeli olduğu bilinen bir Eşya olmadığı gibi Ezeli bir İnsan da yoktur; hepsi de yok olur.. Yok olur derken Maddi ve Mutlak zannedilen varlıkları kastediyorum; yoksa Bilgi Kudret vb Sıfatların Sahibi Yok olmaz; her şey O'ndan geldiği gibi O'na döner.. Bu konuda söz bitmez daha pek çok şey söylenebilir fakat netice hep aynı kalır: Alemin Ezeliyeti İddiası İnanç bile denemeyecek derecede saçma katıksız bir Dogma'dır.

Mucize / Küfür - Nankörlük - Şirk

Hakkın Mucizesi Kafirin çıkarına düzenine uysa idi onu Aklıyla da muhakkak kabul ederdi. Anla ki Hakkı kabul etmemesi işine gelmediği içindir, Akılla ilgisi yoktur. Yaşam'ı Mucize Kabul eder hatta Hakk yerine koyar fakat kendisini tehdit eder kısmını yine İnkar eder; halbuki o tehdit kendi İnkarından gelmiştir. İşte onlar İnanmazlar.. Onların Hakk'dan yana hiçbir bilgileri de yoktur ! Kitapları da yoktur ! Kendisini bağlamıyor olunca Mucize'yi Akla da uygun bulmaz; Akıl da onlara bela olmuş tehdit eder durur ! Onların Adalet'e Mutlak bir İnançları da yoktur ve olamaz da ! İşte onlar böylece Kör ve Nankör olur ! Yüce Allah'a Celal'i ve Cemal'i ile İman etmek gerek ki Hakkı kabul edecek Kemal'de kalabilesin !

Vesvese

Vesvese öyle Akla mugayirdir ki ona Uyar isen kırk defa Abdest alsan kırkbirinciyi aldırır. Rabbinle ilgili Aklına Takılan Hakikat gibi görünen Fikri Vesveseler de aynı bu Mahiyettedir. Allah her şeye Kadir'dir yani Mutlak Güç sahibidir: Yok olmak, Ölmek ise O'nun için Kudret değildir Acziyet olur. İmkan değil İmkansızlıktandır. Noksanlıktır, Mutlak Kemal değildir ! Ölen-Yok olan, tekrar Var oluyor ise Hayatı ya Kendi Zatından değildir (ki Allah'tandır) ya da (Vesvese'ye göre Allah (cc) "Hakikaten" Yok olmamış olur ! Yok olmamış ise zaten tekrar Var olmamıştır.. Nasıl bir "Var" nasıl bir "Yok" ki O'na Benzeyip de Kıyas olsun ! O'nun için Yokluk Düşünmek Kudret değildir ki; Acziyet nasıl Kadir olmak olsun.. Vesvese işte böyle Akla Uygun ve Hakikat gelir fakat Batılın Saçmalığın ta kendisidir.. Sen de onu Şeytan'ın Sağdan yaklaşması ile belki "Tenzih" yani "İman" zannedersin !.. Allah "Mutlak" Var ve "Mutlak" Hayat Sahibi Diri'dir; Hayatı Ölümsüz-Başlangıçsız Hayat'tır ve Kendi Zatındandır. Yüce Allah yine böylece Mutlak Bir'dir: İki değil.. O Bir'in İki olması Aynı olmak olacağı için İki olmamış olur !.. Eğer İki olmaktan kasıt Bölünmekse Akla göre bu yine Yok olmak ve Acziyet olur ki yine Akla ve İman'a göre O Mutlak Hayat Sahibi ve Mutlak Tek'tir: İkincisi veya Yarısı yani Parçası yoktur !.. Şu Vesveselerle O'na layık görülenler Kudret değil ki Kudret olsun ve Hakk değil ki Hakk olsun ! Öyle değildir ki öyle olsun !.. Mutlak Benzeri, İkincisi yok ki Akıl Kıyas etsin ! Hep Lütfudur Kendini "Mutlak" zannetme ! İşte Vesvese kırkbirinci kez abdest almak örneğindeki gibi gerçek görünen Batıl ve tam bir saçmalık, Tutarsızlıktır !.. Ona uyan hem İman hem Akıl bakımından Hasta olur. Şeytan'ın Vesvesesinde eğer ona uyulur ise bitimsiz ebedi helak Cezası koyulmuştur ! İmanını ve Aklını Vesveseden Batıldan Mutlak'a Mutlak İman ile Temizle ! Batıldan vazgeç, Hakka İman et !

Hu / Rahim

Merhamet etmek Zorunda değil..; Merhametinden..

İlim

Sen Vahyin Nuru ile Allah'ın Emirlerine, O'nun Varlığında, İradesine mi Teslimsin ? Yoksa Beynine, Nefsine, İnsan ve Cinden Şeytanların Vehimlerine Vesveslerine mi Tabisin ? Hakk İlmi yerine aptal saptal Kafirlerin üç kuruşluk Deneyleri, 6 saniye öncesine eremeyen Düşünceleri, Maymun'luktan öteye varmayan İradeleri ile oluşturdukları Bilimleri seni meşgul ediyorsa vay haline ! O'ndan bir Ruh olarak O'na Duacı Kul musun ? Yoksa Nefsine tabi olarak Doğanın ve Tabiatının Kölesi misin !

Ahad / Tek - Bir / Vücud

"Alem" diye işaret edilen tek bir şey olmadığı gibi ismini aldığı içindekileri çevreleyip sıkıştıran bir duvar ya da dolduruldukları bir mekan da değildir. O halde bunca sayısız şeyler nasıl Bir-LİK ve Bir Tek-LİK'te anla. Hem sadece maddi değil manevi bir Bir-LİK-Tek-LİK..

Ruh / İnsan-ı Kamil - Bilim Adamı - Felsefeci - Kelamcı / Tasavvuf

İnsan Kendisini Bildiğinde İnsan-ı Kamil olur; bu Bilişi "Hazır" olanı bilmektir, oluşma-oluşturma, buluş-icad değil "Keşf"tir. Yani o zaten her "İnsan" gibi, Hakkın Sureti üzere yaratılmış, Kalp Sahibi, Allah'dan bir Ruh'tur (venefaḣtu fîhi min rûhî).. Bedbaht, Cahil, Şaki olan da aynı şekilde Zatında böylece O'ndan bir Ruh olan "İnsan"dır, fakat o Nefsini (Kendini) bilmedi, başka şeylere meyletti, yöneldi, böylece malik olduğu hazineyi dışarıda aradı, bulamadı.

Allah’ı unutan kimseler gibi olmayın! Böylece onlara, kendi nefslerini unutturdu. İşte onlar, onlar fasık olanlardır. (Haşr 19)

Bu yüzdendir ki Bilim Adamı, Felsefeci, Kelamcı vs Alem'in üzerindeki perdeyi kaldırıp Tanrı'yı - İlah'ı bulabilir ve bir Fikir sahibi olabilir, fakat hiçbirisi İnsan-ı Kamil gibi kendi üzerindeki perdeyi kaldırıp yani Nefsini Bilip Rabbini bilemez; yani O'ndan bir Ruh olduğunu Bilemez, O'nu Kendinde bulamaz; Alem'i bilir, Kendini Bilmez.

Kuran / Cennet

Yüce Allah ilgili Ayetlerde "sen ve eşin cennete yerleşin size orada acıkma çıplak kalma yoktur" buyurmuş sonrasında ise indirilişlerinde "yeryüzünde size belli bir zamana kadar geçim vardır" şeklinde buyurmuştur.. Yani eğer yeryüzünde yaratsaydı önce yeryüzü sonra cennet derdi halbuki ağaçtan yedikten sonra "yeryüzüne" inin buyurulmuştur..

Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Bakara 35

Muhakkak ki senin için orada acıkmak ve çıplak kalmak yoktur. Taha 118

“Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar kalma (yerleşme) ve geçinme vardır (size takdir edildi).” buyurdu. Araf 24

Yani Ayetler zanni manaya göre değil Allahın buyurduğu gibi okunulursa cennette yaratılma apaçıktır..

Yeryüzünde halife kılacağım buyurulması ise Adem'in ağaçtan yemesinin Allah tarafından bilinmesi yönüyledir.. Ki zaten cennette halife kılıcıyım denmemiştir..

Fakat Ademin unsuru olan toprağın yeryüzünden Cebrail tarafından seçilmesi toplanması getirilmesi hadisine göre de bedeninin unsurları yönünden yeryüzünden topraktan yaratılmıştır.

Tasavvuf / Tecelli

Musa'ya (as) Ağaç'tan O'nun Tecelli ettiğini biliyorsun.. Musa'nın (as) bunu bildiğini de biliyorsun.. O halde "Hakikat Yobazı Sufiliğini" bir kenara bırak da onun (as) O'nu görmek istemesinin senin İlminde olmıyan başka bir görmek istemek olduğunu anlayıver.. Ve Alemlerin Rabbinin "Beni asla Göremezsin" demesinin de senin anlıyamadığın başka bir "Göremezsin" demek olduğunu anlayıver.. Hoş sana Zati Tecelli olmadan bunu bilemezsin ve Hakikat Yobazı olmuş Sufi'ye de Zatıyla asla Tecelli etmez ya ! Olsun, neticede boş konuşmuyoruz, Hakikatlerden Hakk'tan konuşuyor O'nu öyle de olsa böyle de olsa Anıyor, Zikrediyoruz; ne güzel şeydir dünyada Allah'ı Zikreden İnsanların olduğunu bilmek, ne mutlu ne güzeldir onların arasında olabilmek, onları seyretmek, onların varlığından haberdar olmak Allah'ım ne güzeldir İman edenlerle, Dostlarınla olmak; Alemlerin Rabbi Allah'a Hamdolsun..

Evrim / Ruh / Tasavvuf-çu

Şu hayvancıkların bir anda yumurtalarından yahut annelerinin karınlarından kemale ermiş vücudlarıyla çıkıp hemencecik ayağa dikilmelerini yürüyüp koşuşmalarını görüyorsun da Adem'in (as) ilk yaratılışına, Ruh üflenmesiyle ayağa dikilip İsimleri saymasına, Ol dediğinde olmasına vb inanamıyor, illa yorum yapıyor, mecaz diyor, kırk dereden su getiriyor, Evrime bağlıyorsun hatta oradan da bi de Tasavvuf(-çuluk) yapıyorsun ya, vah sana da senin aklına da vah kardeşim vah ne diyeyim..

Yokluk-Varlık - Ruh - Felsefe

Anla ! Zâti Mertebeye alemden nispet ettiğin o "İzafi" Yokluk, "Yok-luk" değil Varlığın ta Kendisi olan İlahi Zattır.. Akıl (Felsefe) yoluyla O mertebeye geldiğindeki bu Yokluk Nispetin, Âlemi ve Bedenlerini görüp de Nefislerine uyup "Ruh filan Yok-ki" diyen Ruhların nispeti gibidir..

Zat - Sıfat - Tecelli / İlim

Zat'sız Sıfat olur mu ? Bilgisizsen tabi olur; Tecellilere, Hallere düşkünsen tabi ki Zatı unuttun gitti, perde oldu bunlar O'na ! Maşuksuz Aşıksız bir Aşk vehmine kapıldın ! Sıfatsız Zat olur mu ? Tabi olur ! Alemde O Zat'ın Sıfatlarının Tecellilerini, Efalini, Manasını Müşahede edemiyorsan, Hakikatte Şirk olabileceği, O'nun ortağı, biZatihi benzeri olabileceğini Vehmediyorsan, tabi olur ! Aşık olmadan Aşk, Maşuk olmadan Aşık olur mu ?! Olmaz ! Tabi ki olmaz ! Aşkı bilen Maşuku bilir !

Vahdet-i Vücud - Hu - Allah (cc)

Çocukken şehirlerarası yolculuklarda özellikle de önde oturuyorsam koltuğun kolçağıyla otobüsü kullanır, zevk ederdim. Şimdi biliyorum ki, şöför amcaların durumu da benden farklı değilmiş. O, çocukla çocuk, otobüs şöförüyle otobüs şöförü olur. Sen şimdi şu büyümedeki Cefa'yı çok görme; çünkü o Cefa Sırrında İnsan için Hakk olma zevki vardır.

Nefs / Tasavvuf

İnsan'ın Nefsi Kendisine 'Allah için bana Merhamet et, Namaz Kıl, Hakkı Zikret, Kibirden uzaklaş, İhlaslı ol, Sadaka ver, Hakk yolunda bana Nasihatçi ol, bana Hakk İlmini öğret, beni Allah'ın Dostlarına, Nimet verdiklerinin Yoluna ilet, beni Kurtar' diye Yalvarır mı ?! A Uyurgezer Gafil.. Nefis nedir, Kalp nedir, Vahiy nedir, İlham nedir, Varidat nedir, Din nedir, İlim nedir, Ahlak nedir: İslam nedir ?! Ey Ruh ! Nefs'i bil de Kendi'ye gel !

Istılah / İlim / Tasavvuf

Istılah Marifet'e, İlim ise Kuran'ın Genişliğine döner. Büyükler Istılahlarında bu farkın farkındadırlar. Istılahlar ve İlim'i birbirine karıştırma. Istılahlardan İlim satıyorsun ! ve bunun Farkında değilsin: sen de fark-ında ol !

İlim

Biz misal "Nefs" dediğimizde, sen şu nefis bu nefis anlıyorsun.. "İnsan" dediğimizde şöyle böyle insan geliyor aklına.. Melami desek kimbilir ne anlıycaksın da ne yazacaksın ! Hayır öyle değil bu iş ! "İlim" öyle olmaz, öyle değil o iş ! O kafayla senin "Tefekkür"ün sahih olmaz, ne İlmi ! Istılahlardan İlim yapmışsın; oldu zannediyorsun. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak gibidir sendeki o ilim sandığın ! İlim desek aklına eşek gelir yük gelir senin başka türlü anlamazsın sen, arınmadan, halktan Hakka tekrar dönmeden anlamazsın O İlmi; ne dedik ?!

Akıl - İnsan - Ruh

Bitki'de Akıl yoktur; Yaşamı sırf Tabiat'dır. Hayvan'da az'dır ve yaşamına Yeterlidir. İnsan ise hem Bitki hem Hayvan olmakla birlikte Aklı az değil ve diğer Duyuları, Sıfatları da (eşit olarak) çok güçlüdür; Tabiat'ını aştığı gibi Güçleri de az değildir ki Aklı ona yetsin de Hayvan kalabilsin (Aşağı inebilir - "gibi" olabilir). Yani ne Bitki kalabilir ne Hayvan olabilir. Hatta Nefsi gereği Melek de olamaz. "İnsan": Rabbinin buyurduğu gibi Allah'dan bir Ruh'tur; gerisi LAF salatası !

Hem de hem Mana'da hem Sıfat'da hem Zat'da ! Senin Atan Hayvan'dan gelmedi; "O'ndan geldik, O'na döneceğiz" !

Akıl

Akıl Hakikat'e Uymak zorundadır. Aksi halde ya Hastalanır ya da kişi Batıla İnanmak zorunda kalır; böyle olunca Pislik kişinin Kalbine de sirayet eder. Akıl her durumda Acziyetle Teslim olmak zorunda kalıp Zelillikle Kulluk eder: İlahını seç!

Hu - Allah (cc)

İhtiyacı verendir, İhtiyaçları gideren.

Nefs

Kul Bilir de, Nefs ne Kulunu bilir, ne Rabbini.

Zikir

Kâfi'yi Zikredersen ne olur ?

Tasavvuf - Kulluk

Güneş sende gerek ki gölge etmeyesin.

Hu - Allah (cc)

Senin Eşya'dan bildiğin gibi bir şeyi mi vardır ki Var olsun;
Senin Eşya'dan bildiğin gibi bir şeyi mi vardır ki Yok olsun:
"Tecelli" dememiz, öyle misalden hoş boş kelam da değil..

Tasavvuf - Esma Tecellileri

Zahir ile Batın arasında bir çizgi görüyor musun ? Rahman ile Rahim, Vahid ile Ahad arasında bir çizgi görüyor musun ? Böyle bir çizgi gözüne takılıyorsa Halk'ı görmekten kurtulamamışsın demektir. Rahim'de idinse Rahman'a, Rahman'da idiysen Rahime; Kemal böyledir: Halk'a dönmek yine senin Hakk'a dönmen içindir a canım. Şimdi artık çizgiden dem vurma, çizgiyi kaldır, yani Hakk'a dön; çizgiyi kaldır, Hakk'ı gör, Hakk'ı duy, Hakk'ı konuş, Hakk ile Halkı İrşad'a Hakk ile Halkı Yermeye dönme; Sen'i İrşad'a dön; ayıptır, densizliktir, edepsizliktir.

Bak daha basit anlatalım : Rahman İsminin Tecellisi Kaydında kalan Salik'in Hâli Zenginin Fakir'i beğenmemesi Hâli gibi olur; Rahim'e hiç gelemez. Rahim İsminin Tecellisi Kaydında bulunan Salik'in Hâli ise Zengin'e Suizannı olan Fakir'in Hâli gibidir. Rahman İsminin Tecellisine ulaşınca bu "Sonradan Görme - Şımarık" bir Hale girer, ya da öteki nasıl Fakir'i beğenmiyorduysa bu da beğenmemeğe, hatta hor görmeye başlar.

Rahman olan Allah'a karşı size yardım edecek askerleriniz kimdir? Kâfirler ancak aldanış içindedirler [Mülk 20]

Halbuki Rahman da O'dur Rahim de O'dur.

Tasavvuf-çu

Edepsizliğini gösterip sana Merhamet edene hemen de "Molla Kasım" dersin ya ! Ah ah seni Tasavvuf-ÇU ah !

Kuran - Mecaz / Tasavvuf / "Ol der olur"

"Ol der olur" Ayetini Aklı ile Tevil eden ve bunu yaptığı halde bir de güya Mana Ehli olan kimse: Nokta-i Küll'e ulaşamamış, Hakk Hazretini bulamamıştır.. Zaman (Nedensellik-Bilim, Geçmiş-Gelecek, İlkellik-Gelişmişlik vb-vs) kaydından kurtulamaz.. Dünya'yı kalbinden atamaz, An'a dahi eremez.. vb..

Zikir

Bir dışta Allah de, hemen bir de ardından içte Allah de; bir Zahirinde Allah de, bir Batınında Allah de.

Tasavvuf / Kulluk / Sabr-ı Cemil

Şikayet yükünü kendinden at; Rabbine Nefsini iyi yönde bile olsa şikayet etmeyi, sızlanmayı kes. Kalb okyanusu içinde Nefsin eriyip gider; aksi halde Kalbini İlmini Zikrini, Nefsin içinde daraltmış, Sabr-ı Cemil'i hatırlamaz olursun.

Kuran / Cennet - Adem-Havva (as) / Tasavvuf / Lafız - Mana - Mecaz

Yüce Allah Meleklere Hitap ederken Adem'in Halife kılınacağı yer için "Yeryüzü" kelimesini kullanmış, aynı vaktin sürecinde Adem'e ve Havva'ya (as) dönük Hitabında ise "Cennet'e yerleşin, size orada acıkma (vb) yoktur" buyurmuştur.

Yüce Allah Adem'e (as) "Cennet'e yerleşin" dediği üzere eğer ilk başta Cennet'te yaratmasaydı, sonrasında "Yeryüzüne inin size orada bir süre geçimlik vardır" buyurmazdı. Sen ise, O kelimesi kelimesine böyle buyurduğu halde çok bilmişlik edip, İddia ediyorsun: "Hayır o öyle değil !" diyorsun. İşe bak ki bir de sen güya Mana Ehlisin !

Tasavvuf / Fark - Cem / Tevhid / Haller

Farksız Cem Tevhid değildir, Halin Şuhududur. Fark bulunmayan Cem Hal'den ibarettir, ve Fark Cem'den ötede Tevhiddedir, çünkü Cem'de Zıtları bulunan Toplamla karışık birlik vardır ve bu anlamda Farksız Cem eden Tevhid ettiğini zanneden Hal sahibi olabilir. O belki ancak Sıfatta Tevhid Ehli olabilir Zati Tevhide Şahit olamaz. Farksız Cem eden Hal sahibi ne Sıfatta ne Vücudda (Bir-lik değil Tek-lik anlamında) Zati Tevhide Şahit kılınmaz.

Allah'ın Rızası

Gönülsüz verilen Zekat ile Gönüllü verilen Sadaka elbette bir olmaz; maksad edinilen Allah Rızası'dır, şu bu "Fayda" veya "Faydasızlık" değildir. Bereketli iş Allah Rızası için yapılan iştir; zarar bile görünse, maksat Rıza ise o iş kardır.

Nefs

Bazı sıkıntı darlığın sebebi iç aleminde farkında olmadan hızlandığın Acele'ye düştüğünden olabilir; Sabır Acele'den çıkarır, Sükunet'e döndürür.

Tasavvuf / Nafile / Niyet/ Cehd / Gönül

Yakınlaşma "Nafile" iledir. Bu nafilelerden bazıları Riyazat'dır, Uzlet'tir, Halvet'tir vb ; Cehd'dir. Gönülden, Hüsnüniyet'le yapılan Cehd, İsteyen olmaktan İstenilen olmaya ulaştırır. Gönülsüz Cehd İhlasla yapılmıyan Farz İbadet gibi olur.

Sabır

Şeytan ve nefis Sabır'a hiçbir bir yol bulamaz.

Zikir

Hiç her şeyden kesilip, bir köşeye çekilip, elinde tespih, dilin damağına vurup, içten içe, bir saatçik olsun, Allah Allah dedin mi..

Hu / Vesile

Vesilelere Vesile olan.

Kader - Dua

Yüce Allah'ın yazdığını mutlaka yapacağı gerçekleştireceği Kader vardır; Allah Sözünden dönmez. Bir de amelimize, niyetimize, gönlümüze bıraktığı Kader vardır.. "Evvel'dir, Ahir'dir".. Dua'dan asla vazgeçme ! O'ndan başka Sözü geçen Hüküm Sahibi Fail yoktur; Ol dediği olur !

"Sadaka belâyı def eder ve ömrü uzatır." sav

Zikir / Hu

Dış aleme bağlamadığın gibi, iç alemle de kayıtlanma; ne içtedir, ne dışta; Allah'tadır Allah.

Tasavvuf / Kulluk

Hem incinmeye hem incitmeye, "Razı" ol.

Tasavvuf / Kulluk

Halk'a yarar amelin en büyüğü Hakk'a dönmektir; keza Hakk'a yarar amelin en büyüğü de odur.

İnsan / Sır / Nefs - Ruh / Zat - Sıfat Tecellileri

İnsan nefsi müessir olmamakla birlikte müessir olması da ancak Sıfatlar yönüyledir. Sıfatlar ise Tecellileri olmak bakımından ya eşyada ya da hallerde manevi tesirdedir.. Zat'da değişme olmadığı apaçıktır.. Tasarruf edilen müessir olunan, Sıfatların Tecellilerindedir; Sıfat dahi değişmez.. Misal İnsan'da Musavvire kuvveti Sıfatı vardır fakat Allah ona izin vermedikçe ne kendinde hayal ile bir hal değişikliği tesiri meydana getirebilir ne de hayali ile eşyayı değiştirebilir ne de meydana getirebilir. Bir tesir meydana getirebilse dahi Varlık ancak Hakk olması, Tek olması bakımından tesiri mutlak olamaz çünkü dediğimiz gibi tesiri meydana getirebileceği ayrı bir mevcud yoktur onun mevcudu ancak Hakkın mevcudiyetinde olabilir çünkü O Tek'tir, Bir'dir, O'ndan ayrıca bir Varlık olamaz; böylece anlaşılır ki onun tesiri yine Haktadır fakat Hakkın Zatında değil Sıfatlarının Tecellilerindedir; Zat fiille değişmez, hiçbir surette değişmez. Yani Ruh kendisinden olan (venefaḣtu fîhi min rûhî) Hakkın Ruhundan bir "oluş-olmaklık" talep eder ve Hak onu sıfatları yoluyla sıfatlarının tecellilerinde izin verir meydana getirir. Aksi halde Ruh kendi başına dışta (!) ve içte (!) müessir olamaz. Zat değişmediği gibi Sıfat da fiille değişmez; fakat Kul böylece Vasıf anlamında Sıfat edinebilir.

İnsan / Nefs - Kalp - Ruh

Nefs Şe'n'e, Kalp Sıfatlara, Ruh Zâtına hazır, nazırdır. Nefsin Şen'inde fena ister, Kalbin Sıfatında fena ister; Ruh'un (Zatın) ise Zatında (Ruhunda) beka'dadır. Arasıra Uyan da, Bâki'yi Zâtında gör, bul.

Zikir

Uykuya Zikrederek dalmaya gayret et.

Zikir

Nefis atının Yularından tutuver, her seferinde Allah'ı Anışa çek onu.

Sanat / İnsan - Ruh / Tecelli

Rüzgarla hayvan sesi, ıslık sesi olur da insan sözü, kelimesi çıkmaz ondan. Her şeyden bir ses çıkar ama insan'ın sesinden daha manalısı daha güzeli daha kamili var mı ? Şu gırtlağımız sesimiz sözümüz en yetkin enstrumandan daha yetkin bir enstruman yapılmış; hem her birimizin sesi de farklı farklı. Ruhumdan Ruh üfledim Sırrının derinliklerine dal da dal; Vahid'in, Ferd'in şu İnsan'daki Tecellilerine bak !..

Tasavvuf / Kulluk

Bize düşen sadece Tasdik, İkrar ve Takdis'tir; Ettiğimiz Söz de Amel de bundan ibarettir.

İnsan / Ruh / İlim

O, "Kendi Ruhumdan Üfledim" buyurmuştur. "Kendi" ifadesi onun ayrıca müstakil bir "İlah" olamayacağına.. "Kendi Ruhumdan" ifadesi İnsan Ruhunun Zatiyetine - Ney'den olduğuna.. "Üfledim" ifadesi ile de Rabbi ile arasındaki "Fark"a - Sıfatlara işaret edilmiştir. Şimdilik işaretlerin bu kadarıyla yetinerek dikkatini yine buradan başka bazı sırlara çekelim ki onların açıkça söylenmesi herkeze iyi gelmez ve faydalı olmaz.

İnsan Kudret Sıfatından mahrum bırakılmıştır; keza Yaratıcılık Sıfatından da böyle mahrumdur. Allah Tek ve Bir olan Varlıktır; ve Hakkı Saklayıcı Gizleyici değildir. Allah dileseydi onun Hayalini ve Düşüncesini iç aleminde ona yarattığı gibi dış alemde de yaratabilirdi. Halbuki Kudret sıfatını ondan eksiltmiş Peygamberlik ve Özel Velayet haricinde ona bu Tecellileri etmemiştir. Ve ki diğerleri gibi bu Sıfatlarını da sırf Kendisine Has kılmış ve buradan Ruh (İnsan) için Rabbine (Ki O Hakk'tır) bir Cezbe yapmış, Kendi Zatından haberli kılmış ve Kulluk istenmiştir; bu Sıfatlardan ona sadece Düşünme ve Hayal tattırmış, ötesini Zatından (Ruhundan) olan Ruh'dan (Zatını) gizlemiş, Sıfatlarını Kendi Zatında Sırlamıştır.

Şimdi İnsan Yaratma Kudretine sahip olamasa da, müstakil bir İlah olarak yaratılmasa da ona Hayal ve Düşünce verilmiş ve bundan sorumlu tutulacaktır. Allah'tan başka İlah Yoktur !..

Ruh

Sen Düşünce değil Düşünensin, Sen Akıl değil Akledensin, Sen Duygu değil Duygulanansın, Sen Hal değil Hallenensin, Sen Hayal değil Hayal edensin, Sen Sıfat değil Sıfatlanan Zat'sın, Sen Nefs değil Ruh'sun ! ; Kendimden dediği Ruh'sun, Cevizin Kabuğunu geç, Kabuklarla oynamayı bırak artık, Kabuk da Sensin ya artık Öz'e gel, Yok'a varlık verenleri bırak, cesaretin varsa şu hakiki Yokluğa gel, o Aklındaki Kara Perdeyi de sıyır at da O Asıl Var'a gel, Işıksız Nur'a, Asıl Varlığa gel, Cevizin Kabuğu değil, Kabuğundan asla değilsin Sen, Özünden, Kendimden dediğisin Sen, Maneviyi Mecaziyi bırak Hakiki Ruha gel, Su içinde Su, Ruhun Ruhusun, O'nda, O'ndan, Perdesinin ardında O'nunla Mahrem olansın Sen !

Hu

O'nun bir şeyi bildiği halde sorması veya söylemesinin iki sebebi vardır: Sana olan Muhabbet'inden yani Sevgisinden, ve seninle "Muhabbet" edebilmesinin ancak böyle olabileceğindendir. Ki O'nunla konuşmak senin açından da ancak böylece mümkün olabilir.. Sen hiç senin içini dışını her şeyini tamamıyla bilen biriyle konuştun mu ?..

İbadet / Zikir / Tespih

Bir rekat bitirdikten sonra ikincisini de sanki yeni başlamışsın ilkini kılıyormuşsun gibi devam et namaza.. Zikirde de böyle yap; Allah de, sonra hiç dememişsin gibi yeniden Allah de.

Hakk

Herkes eninde sonunda hiçbir Tecellisini inkar edemeyeceği örtemeyeceği halde Rabbinin Huzurunda toplanacak; hiç acele etme.

Hu

Azim'sin; Sen'den başka güç kuvvet yok. Büyük'sün; Sen'den Sana sığındım.

Nur / Vahiy / İlim / Akıl - Bilim

Geceleyin tutuşturduğumuz Ateş'in Aydınlığı ile Allah'ın tutuşturduğu şu Güneş'in Aydınlığı bir mi ? Ya Akla gelen Fikir Nuru olmasa, Elektriği hangi akıl kendi başına nasıl bulsun ? Sen hepsi de O'nun Nuru bil ama Hakk İlminin Nuru Vahiy olmasa şu Gönüllerimizi Peygamberlerden başka hangi Işık Aydınlatabilirdi ! Hakk İlmi olmasa Tanrılardan, Mecusilikten, Putperestllikten nasıl kurtulabilirdik ! İlim Nuru ile Güneş Aydınlığı bir olur mu ! Cehalet karanlığını Aklın Elektriği hani nasıl Aydınlatıyor !

Allah (cc) / Sır / Ruh

Allah Vardır, Birdir ama ne madde suret,
ne adet sayı ne de haşa mecaz ile;

Sır her şeyinde böylece ama Suretler ile,
gizlice ve açıkça.

İşte Sen de böylece, Keyfiyetsizsin;
Sırrın Sırrı olmak bakımından..

Zaman, Suret perdesi gibi; yokluktan da varlıktan da,
fenadan da bekadan da sonra..
Keyfiyetsizsin..; "Nasıl ?" ı yok..

Ali (kv) - Ehl-i Beyt

Ben sana bir şey diyeyim mi Dostum; Ali'yi tastamam anmıyanı, sen asla hiçbir şekilde anma.. O yoksa, her şeyini O'nu yok saydığı gibi yok say gitsin.. Bu Anış varsa, tastamammış gibi, Kemal'e ermiş gibi gerisini hoş gör.. O'nu görmezden gelene, sen asla hiçbir yanından nazar etme.. Yapamazsın ya; koma acıyarak başının üstüne.. Ashab şiilik fitne vb filan mazeretine asla aldanma; adam olmamıştır sevme daha onu ! Hoş onu göz göremez ya ! Görme onu görmeyeni, kimi görürse görsün; göz nuruna yazıktır !..

Ruh

Sen Ruhunu değil, Bedenini duyumsayarak, Özünü Bedenin gibi elle tutulur gözle görülür bir şey gibi Var kabul ediyorsun; yoksa Ruh yani Öz'ün O'ndan olması bakımından ele avuca ve varlığa gelmez. Rabbisinden olduğu için Rabbisi gibi keyfiyetsizdir. O'ndan Şüphe edenin Aklı olsaydı, önce kendi Özünden Şüphe ederdi. Kendilerini Beden kabul etmelerinin gizli sebebi de zaten budur. Halbuki Kulağın içinde kulak, Gözün içinde göz yoktur; daha basit bir misalle Rüya'da görülenler Göz ile, duyulanlar Kulak ile duyulmaz. Beyinin içinde beyin yoktur ki onda olanları onunla algılıyor olalım.

Felsefe-ci / Hakikat / Zevk - Nefs - Haller

Hakikat'i arayana ne denir; Felsefeci mi ? Onların çoğunluğu Hakikat'i değil "Düşüncenin Zevki"ni ararlar ve bunun farkında değillerdir ! Nerede ki Hakikaten Hakikat'i arıyor olsunlar !

İlim

Bilmek bilmeyen insan Huzur bulmaz; sorusu bitmeyeceği gibi bilmez de.

Felsefe / Tasavvuf

Tefekkür'ü öğret !

Felsefe-ci / Tasavvuf-çu

Felsefeci'yim ben diyenlere bugün sorsan 'Düşüncenin Konusu nedir?' diye, belki binde biri 'Varlık' der; Varlığın ne olduğunu sorduğunda ise bu binde birin içinden yine en çok binde biri belki doğru cevabı verebilir. Ki o Cevap da muhakkak türlü türlü Şirk kokusu içinde.. "Düşünce"nin durumu Felsefecilerde bile böyleyken senin Saf İmanlıya biçtiğin değeri geçtim, O Varlık'ta Edeb'e ulaşmış Tasavvuf Ehline bile şu Zavallı Felsefe'nin değerinden dem vurman; az da olsa şu kıyası gözetmen.. Felsefenin bittiği yerde o Saf İman'a (Redsiz, Kıymıksız Kabul ki Varlığın Kabulünde belki en zorudur) belki geçilebiliyorken ve Düşüncenin Kemali de Nefsini Bilmek iken; Edep Dostum Edep ! Ben sana daha neyin değerini ne şekilde ifade ne şekilde izah edeyim ! Ciltlerle Felsefe Risaleleri yazsam ne lazım ! Kime nasıl neyin Edebini gözeteyim ! Domuz'a gerdanlık, At'a eşek semeri mi ! Ümit etmek Arzu etmek gibi olmaz mı; yalnız Allah'ı Allah'ı !

Felsefe-ci

Felsefeci, Nuh der Peygamber demez.

Haller / Zevk / Kulluk

Misal; sana yedirdiği yemekten bir vakit lezzet almasan ve doymasan şükretmeyecek hamd etmeyecek misin O Allah'a ? Bu nasıl bir Hal Perestlik ?

Ruh / Perde / Nur / Tecelli / Nefs - Haller

Dikkat et ki senin Beden'in Vücud'un hep Değişmededir, bebekliğinden yaşlılığına ve her gün hatta her an hiç Sabit olmaksızın Yokluktadır. Zatın olan Ruh (Min Ruhi) içinse bu tam aksinedir; ondaki değişiklik Kendisinde Özünde değil Hallerindedir. Bu Haller Ruhun Perdeleridir. Haller değiştikçe ya onun gözlerinin, basiretinin yani varlığının üstündeki Perdenin açılmasına ya da Örtülmesine sebep olur. Bu örtülme tıpkı bir lambanın ışığının azaltılması artırılması gibidir. Yani Lamba'da bir değişme olmaz; değişiklik Işığındadır. Ve bu Işığın değişmesi Sıfatların Tecellilerine, Özünün değişmemesi ise Yüce Zat'a bağlı olduğu (venefaḣtu fîhi min rûhî) içindir. İsa'nın (as) beşikte konuşması işte bu Işıktaki Perdenin kaldırılmış olmasındandır. Normal şartlarda dünyevi yaratılışa bağlı gelişiminde İnsan'daki bu tür Perdeler Zulmani değil Allah'ın Takdiri ile ilgili; yani her şeye bir Yaratılış vermesindendir. Yoksa Batında Ruh Öz olarak Perdelerin altında Aynı Olgunlukta bulunur. Diğer bahsettiğimiz Perdeler ise bir Ömür süresince İnkar'dan sebep hak edilen Zulmani Perdelerdir. O'nu örteni O örtmüştür.

Zikir / Fiil

Önce uzattığı "La Faile İllallah" ipine tutun da, seni kuyudan çeksin.

Suret / Fiil / Tecelli

Şu Harfleri ben Birleştirmiyorum zihninde.. Bu Harflerin Suretlerini ben oluşturmuyorum gördüğün Suret'de.. Bu Kelimelere Anlamları ben indirmiyorum.. Ben bunları çok oldu yazalı; Okuyan ben değilim şu an bunları sana.. Şu an bu Suretleri bir Ses olmaksızın Seslendiren ben değilim içinde...

Suret - Mana / Zahir - Batın / Kemal

Bir Müzisyen Müzik'de "Mastering"in, "Sound"un, "Ambiance"ın ne demek olduğunu öğrenmiş, değerini anlayabilmiş, İdrakine ulaşabilmiş ise, yani o seviyeye yükselebilmiş ise, artık bunlarsız meydana getireceği bir Eser onun için kesinlikle "Nakıs"tır. Bu bir Misal'dir. Bu Misal'i anlıyan kimse, Din'de Suret'in ve Mana'nın, Mana'nın ve Lafz'ın, Zahir'in ve Batın'ın birlikteliğinin ne kadar vazgeçilmez ve değerli olduğunu da Tam olarak anlar. Kendi ve başkalarının Nakıslığını apaçık göreceği gibi, Haddini de ne Zahir'de ne Batın'da, ne Söz'de ne de Düşünce'de, Asla Aşmaz ! Aşan kimse Kemali elde edememiş olduğu gibi, hiçbir zaman da ona ulaşamaz ! O halde bu konuda ona yakışan ve "gereken", Kemal'i Haddi aşmaksızın Edep ile aramaktır !

Gerçek / Ruh

Yaşadığın hiçbir şey yoktur ki Ruhundan (Min Ruhi) daha Gerçek olsun.

Zaman / Hayal / Gerçek / Hakk

Sen Hafızana yönelip, geçmiş Hayalinde Canlandığında, onu O yine şu "An", Hayalinde Resmeder. Eğer o Anı, Hayal'den çıkıp Gerçek olsa, yine şu An'da, An-ı Daim Hakk sayesinde Gerçek oluverir. Çünkü şu An Gerçek dediğin dahi, Hakk'tan başkasının varlığıyla Gerçekleşmiyor.

Nefs / Hidayet / İlim / Ruh

O bize bizim elimizle de Yaratarak, yaptığı makinelerle, robotlarla; ve bedenimizle bitkiler hayvanlar, Doğa ile: Nefs'i; nefsimizi apaçık gösteriyor.. "Yaratıcı"yı apaçık Bildiriyor.. Bu, İlk aşama.. Sonra da, BizZat Kendisiyle, Kendisinden bir Ruh olduğumuzu ve Kendisini.. İlk aşamada, Yaratı'cıyı kâle almıyan, kendini O'ndan gayrıya nispet eden, O'nun Hükmünü, yani Dinini aramıyan, Kendine ya da başkasına İlahlık nispet ederek, zaten perdelenip, eleniyor; kendisine sapıklık hak oluyor. Sapıklık içindeyken Allah'dan bir Ruh olduğu Müjdesi ona İslam'dan başka nereden ulaşsın ! Özünün Bedenden ibaret olmayıp Ruh olduğunu görse de ne farkeder ! O'na nispet etmedikten sonra; O'nu bilmedikten sonra Dünya'yı bilse ne farkeder ! Muhammed'e Hased ettikten sonra Yaratıcıya yönelişi ne kadar sahih olabilir !

Şefaat

Efendimizin (sav) baş ağrısı bile bize Şefaat'ine dahildir.

Oruç ~ İbadet

Oruçtan aldığım lezzeti, yemek içmekten almadım.

İlim

Yediğimizin Cennet Meyvesi, içtiğimizin Dünya Şarabı olmasına gerek yoktur; biz Elma Armut'un sırf Suretine baksak Sarhoş olur İlahi Vecd duyarız. O Suretlerin manasından, yani Mana'dan yemek içmekten çok zevk alır, bütün şu Suretleri Şarap gibi yudumlayarak Sevgilinin Düşüncesine dalarız. Elma armut'un Gölgesi bile İlim olmuş bize ! Orada da kalmayız; yani bizim için Kadehler gibi olan şu Suretlerde kalmadığımız gibi Sevgilinin Varlığının Mana Suretinde de kalmayız, buralardan El Ân, hepsinden her An, O'ndan gelir O'na varır bizim Kervanımız. Biz O'nun Sureti üzere yaratılmışız, Suret'e nasıl göz yumarız !

Vahdet-i Vücud

Vahdet-i Vücud Hakkında Soru: O sana Kızdığında; Hal'e mi bakıyorsun, Sebebi mi araştırıyorsun. Haline kapılan Sözü duymayacağı gibi, Sebebi de araştırmaz. İlim Ehli böyle bir Tecelli'de Sebeb'e yönelir ve bulur; kendi imtihanı ile karşısındaki kulun imtihanını ayırd ederek, kendi üstüne düşeni ve düşmeyeni görüp, ardındaki Şen'e teslim olur; yapması gereken varsa, oluverir. Gerek Hal, gerek Fiil, veya Söz ile Rabbine eşlik eder. Hal Ehli ise, boyun bükerek, İstiğfar eder.

"..Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Umulur ki böylece onlar idrak ederler."

De ki: “O, sizin üstünüzden veya ayaklarınızın altından üzerinize bir azap göndermeye veya sizi bölük bölük birbirinize katıp (düşman edip), sizin bir kısmınızın şiddetini, bir kısmınıza tattırmaya kaadirdir.” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Umulur ki böylece onlar idrak ederler. [Enam 65]

Bu söylediklerim "Fiziki" boyutta da (Yahut La Mekan yahut Mekanın Mekanı de) kişinin "Fark"ına yani Mertebesine göredir..

Sevgi

Sevgi'nin sebebini sormak, Edeb'e uygun olmaz.

O

Siyah değil, Rengi yok; renksiz sayılmaz.
Işık yok, Karanlık değil..
Tenzih'den yapma Siyah bir Elbisesi vardır..
Yakasında Gül olmasa.. Bu renklilikte O'nu nasıl seçerdin !

Mekan yok; mesafe koyar..
Cisim yok, Cismi yok; dokunur..
Döner, döndürür; ama hareketsiz.
Dalgınlığı yok; Hiç Uykusu yok !

Nur'dur, Karanlık yok; Işık da yok.
Düşünce, Bilgi.. bunlar Neye benzer..;
ve Kimin Hakkında !.
Yok da yok; ama nasıl var ?..

Asıl Var Kendisi; Kendi Kendisi.

Akıl

Akıl Pintisi olmasan, Kerameti de görürdün, Mucizeyi de; Ruhu da görürdün Kalbi de.

Fena

Namaz'a duran kişi ölmüştür.

Ruh

"İnsan"ın hakikati "Toprak" mıdır ? "Madde"si diyelim; Maddesinin Mahiyeti nedir ? Toprak, Cevizin Kabuğu, Beden.. Et.. Sıfat değil.. Soruyu anlaman için "Madde" diyelim; Maddesi nedir ? Allah Kelamından getir cevabı da öyle söyle; Felsefe yapma, Mana Mecaz Metafor yapma, Kendi Marifetinden çık, Ben deme, Bana Göre deme.. Allah Kelamından Cevap ver.. Nedir senin Madden ?..