Kayıtlar

Namaz..

Görmek istiyorsan önce bir bak.. Namaz'da Görmüyorsan, başka nereye bakacaksın..

"Hayal" diye..

"Hayal" diye, O'na Nispet ettiklerin ve Öz'üne değil, O'na Nispet etmediklerin ve Gayrısı Zannettiğin Kendine denir!

Kurancılar (!) ve Tasavvuf..

Bir Ay boyunca tutulması Farz Kılınmış Oruç var, ama hala Tasavvuf'u soruyor, anlıyamıyor.. O bir Ayı da Zorla tutuyor ya, ondan anlıyamaması.. Nefsine göre Din öyle olur işte, Anlayamazsın!

Zaman Sırrından..

"Zaman" izlediğin Video'yu durdurduğundaki gibi duruyor mu?.. Madem Sabit Kalıcı olmuyor ise, akan değişip giden Resimleri onlarla birlikte değişip akıp gitmeden Sürekli Algılayabildiğin "Sen" (Ruh) nasıl Sabit-Kalıcı olabiliyor.. demek ki O (Min Ruhi) Zaman'dan Hür'dür.. Düşünce (Bilgi) ve Hatıra da Kalıcı Sabit olmakla birlikte, onların Zaman'dan Hür oluşu Ruh'unki (Öz Saf Ben) gibi değildir.. Keza bilgi ve hatıra'dan farklı olduğu gibi elbette o yüzyıllarca sabit kalabilen Taşlar veya Ağaçlar türünden bir varlık da değildir.. Peki Zaman izlediğin Video'yu hızlandırıp yavaşlattığın gibi yavaşlayıp hızlanır mı.. Evet; bir Bitki veya Sen'in Maddi Bedenin aynı Süre'de oluşmaz.. Ruh'un (Min Ruhi) Zaman'la İlişkisinde şöyle Acayip bir Sır da vardır ki Yaşamayan (Keşf) asla bilemez ve inkar etmesi cehaleti doğrultusunda çok kolay olur: Henüz olmamış bir olayı olacağı gibi önceden aynıyla Rüya'da görüp yaşamak.. Evet bu kes

Zaman ~ Düşünce ~ Min Ruhi

Dış (?) Dünya'da Kalıcı olmayan şeyler, Düşünce'de Kalıcı Sabit duruyor.. Hem Resim olarak da Sen'de Kalıcı duruyor.. Bir Kayıp olsa, yani Unutsan -ki onlar zaten hali hazırda Sen'de kayıptır (!)- , o Anı-Kayıt Sen'de sadece Resmi değil, Düşünce'yi de Zaman'a bağlı kalmaksızın tekrar önüne (!) koyuyor.. Dikkat edersen, Düşünce'den Hatıra'dan öte, Zaman'dan bağımsız Asıl Sabit Asıl Öz, hiç değişmeyen, Sen'sin Sen!.. Düşünce, Hatıra, Kimlik değil, Saf "Ben", yani Ruh! "Min Ruhi"!

Matematik ~ Vahdet ~ Tasavvuf

Esmai Tecelli Müşahedesinde: "0" (Yokluk) el Batın'da, "2" (Çokluk) ez Zahir'de, "1" (Birlik) el Vahid'de.. Zati Tecelli Müşahedesinde: "Yokluk" Eşya'da (Maddi), "Çokluk" Sıfat'ında, "Varlık" Ruhunda (Min Ruhi), "Teklik" Vücud-Varlığında..

Nefs ~ Akıl - Duygu ~ Kalp ~ Sır

Horoz veya daha küçük bir Hayvan kendisinin on katı büyüklüğünde bir Hayvana Diklenebilir.. Bu ondaki Nefs'dir.. Eğer Aklına kalsa, o Cesareti gösteremezdi.. "Kaçmak" da Akıllılık sayılabilir (!); Ceylanlar böyle yapar.. Peki "Teslim olmak" ? Yani "İnsan" söz konusu ise; Nefs ile mi.. Akıl ile mi.. Yoksa Kalp ile mi? Çünkü Nefs ve Akıl ile olan Teslimiyet, Kalp yanında Makbul sayılmaz.. Hatta onlarla Teslimiyet hiç gerçekleşmeyebilir bile.. Kalp Batı Dilinde diğer her şey gibi Kısırlaştırılmıştır; Hakikat'de Kalp: Akıl ile Duygu'nun Birliği'dir.. Batıl (Cehalet) onu ya İki'ye Bölerek ya da birine indirgeyerek daraltır.. Örtmeye çalışır.. Hatta O Kalp Sır'dan olduğundan, Dilsel Açıklamalar yetersizdir.. Yani İnsan sadece Nefs sadece Akıl'dan ibaret Varlık olmayıp, Kalp olmaksızın sadece onlarla da Hakk Katında Makbul olamaz; yukarıda bu Hakikat'e işaret olacak yeterli Örnek verildi.. Ruh ise, "Zat"-en Teslimdir!

Evrimini Tamamlamış (?) İnsanlar!

Bu Halk "Taklidi İman Sahibi" (Ümmi), onun için Son'u Tehlike'de.. Ama "Oku"muş (!) "Herkese Faydalı" olan bir Bilim Adamı ise Yahudi Hristiyan kalsa, hatta Deist bile olsa, bu onun ve Meal'den Muhteşem Bilimsel Yorumlar Yapabilen (!) yani "Oku"yabilen (!) sizlerin Hakikat'de "Takva Sahibi" olduğunuza Delil oluyor, Sizler Evriminizi Tamamlamış (?) İnsanlarsınız, Öyle mi! Onlar ise "Eksik", Cahil Cühela Takımı! Ah Kibirli Yabani ah! Şimdi sen bana "Evrim'de Evrim'in Tamamlanması diye bir şey yok" diye Ahkam da satarsın! Ahkam mı Ahmaklık mı?

Fark ve Cem Sahibi ol.. Ruh Deryasında Ruh Balığısın O'nun..

Düşünce ile İlim.. Ses ile Mana Aynı mı.. Hayal ile Hatıra.. Suret ile Kalp Aynı mı.. Tecellisi ile Esması, Müsemmasında; Fark ve Cem Sahibi ol.. Ruh Deryasında Ruh Balığısın O'nun, Zatında Tek ve Bir olanı Bul!

Delil'de kalan, Dalalette kalır..

Delil'de kalan, Dalalette kalır. İlim'de kalan, Malum'dan Gafil gezer.. Esma'da kalan Müsemma'ya varamaz..

Celal - Cemal ~ İnsan..

İnsan hep Cemal üzere yaşasa idi, Celal diye bir şeyin olduğunu bilemezdi.. Elbette açığa çıkmadığı için, Var olsa da, bu Özellik ona Gizli kalırdı.. Tersi de aynen geçerli, yine bir şey Gizli kalırdı.. Yani İnsan'a Ne Gizli kalmış, Tanınmaz olurdu?!.. Bir de şu var: Celalin Açığa çıkacağı Zamanla, Cemalin Açığa çıkacağı Zaman, yani Sebepler diyelim (!), Mutlak Karışık olsaydı?.. Yani İlkeler olmasaydı!.. Bu durumda da şüphesiz yine Gizli kalan bir şey olurdu! Ve İki durum da, şüphesiz "Eksiklik" demek olurdu; "İnsan" için! Halbuki "İnsan" bir Berzah olarak Yaratılmıştır.. Eksiklikle Tamlık arasında Tecelli eder.. Ruhlar Varlık bulduktan sonra, bu Berzah'a (İnsan'a) İndirilmiştir!.. "Yokluk" Eksikliktir, Gizli kalmışlık olarak!.. Yoksa O Varlığın Zıttı yoktur! Eksiği yoktur! Tamamlanması yoktur!.. O'nu Tanıyanın Noksanı kalmaz, Fazlası ise nihayet bulmaz!..

Kader Sırrından..

Elemli Hastalık veya herhangi bir Bela, mesela Düşmanın Zulmü, Zorluk Sıkıntı bakımından Aynı şeydir.. İster Haketmen sonucu Ceza olarak İmtihan olsun, ister sadece İmtihan olsun, elinde olmayan Kader de öbürü değil mi zannediyorsun? Yaşıyorsun, illa ki bir Sıkıntı Zorluk Yaşamayacak mısın?.. Zalim bunu yani yerini bilmediğinden ötürü Cehennemde! Müminler, es Sabr'ı el Hakk'ı Bildikleri için Cennette!

Haramlar..

Değerlendirmeyen kimse Şükredemez.. İçki zina türlü haram sana "Değer" vermez.. İçini çalar, sana şişesi-kabuğu kalır.. Daha şu var: (Mealen) "Her şeyin hazinesi benim yanımdadır.. sizin yanınızdaki tükenir"..

"İnkılap" Asl'a, Öz'e Dönme değil..

"İnkılap" Asl'a, Öz'e Dönme değil, Farklılaşma, Başkalaşma, Benzeme, Yeniliktir.. Bunu anladıysan; Şimdi buyur: "Asıl-Öz" nedir?.. Nasıl Dönülür?..

"İnkılap" Diktatörlük değil öyle mi..

"İnkılap" Diktatörlük değil öyle mi.. Şimdi Yapılsın bakalım, görürüz.. Kim demiş değil diye, neye göre!?.. Tatlı canına göre mi?.. Hala Hayali Batı Medeniyeti Şekeri yalayan aptallar var.. Dünya'yı zehirlediler kurudu bitti, hala yalıyorlar bizimkiler.. Biz bize benzeyemedik(!), çünkü o Biz, Suni bir Biz!.. Yalan! Sadece Ahmakça Zevkli Kölelik! Temelinde Milliyetçilik Yalanı da olunca değme keyfine! "Türk'üm diyen" hani, ve nasıl "Türk" olunuyor!?.. Hani nerede görüldü bu genişlik, kendi evlatlarına tahammülün yok Dinsiz! Ne Türklüğü ne Müslümanlığı Yalancı Münafık! Ne anlatayım..

Uyanıksan hani Perde, nerde kesret, nerde İkilik!

Ha veren el ol, ha alan el ol, Maddi olmuş Manevi olmuş Rızık Allah'tan, el kol, Kuvvet, Suretler, Ruhlar Allah'tan! Herkese yayılan Kahır ve Hamd Allah'tan! Şahdamarından daha Yakın, nereye dönsen Vechi orada! İstediğin kadar Suret üzere görme, Batın'da O! Ee hadi şimdi Sen Vahdet'de değilsin, bu Vahdet değil! Ya ne bu Şirk mi! İstediğin kadar şeyi Perde koy, Hakikatte değil, yine Sen'in Uykunda Gaflet! Gafletinde Şirk! Uyanıksan hani Perde, nerde kesret, nerde İkilik!

"Mudil" İsmi üzerine..

Bir Güreşçi kendi kendini kündeye getirebilir mi.. Buna Kudret denebilir mi.. Eğer kendini yenerse, kim yenmiş olacak mesela.. Gücü mü bitecek.. Var'ı Gücünden mi ki, Biticek de Yok olacak.. Ölecek!.. Kudret'in bu Üstünlükmüş gibi gözüken Saçmalamalarla cümlelerin kendi içinden de görülebileceği gibi hiçbir alakası yoktur.. Bu Zeka zırvalamalarının Kudret Sıfatı ile değil "Mudil" Sıfatıyla alakası vardır.. Mudil, yani "Saptırma", "Yoldan çıkarıcı", "Oyun oynayan" gibi manalar verebiliriz.. Mesela Hayal Kuvvemiz Kudretimizin de Alemlerin Rabbinin bu İsmi ile alakası vardır.. Keza Vehim de öyle.. Hoş Uluhiyet Mertebesinde her İsmin her İsimle alakası vardır çünkü Varlığı Tek (İkincisi yok) ve Bir (Bölünmez) ve "Mutlak" (Tek Gerçek) olanın "Kendi" Özellikleri, Sıfatlarıdır.. Sana Kendi Ruhunda Varlık vermekle büyük bir Lütuf'ta bulunmuş, böylece seni hayatına katmış, hayatını oyuna çevirmemiş, Vehim yapmamış, Batıl ya

Allah Nur, Alim ve Musavvir'dir.. ~ Suret - Hayal - Rüya ~ Mana

Işık olmaksızın şeyler görülür olmaz.. Halbuki o şeyler Şekillenmişlerdir.. Hayal'de ise, Işık ve Madde olmaksızın Suret-ler Görülür olur.. Allah Nur, Alim ve Musavvir'dir.. "Nur" bildiğimiz Işık olduğu gibi "İlim" de Nur'dur.. "Suret"ler Hayal'de de olsa (Mesela Rüya) İlim'e (Mana) göre Şekillenir, ama Nur ile Görünür olur..

Resmedilme..

Ayırma-İkilik, Birleme-Birlik vs Senin de Özün'de Hazır bulunduğun Varlığın Hakikatinde değil, Sonradan Olan-Oluşan, Nefsinde Yansıması, Resmedilmesindedir.. Hakikat'de değil! Bu açıdan Cahilin Kemali Sonradan, Eşya ve Zamanla Kayıtlı, Kamil'in Hakikati ise Ezeli ve Hakk'tan başka hiçbir şeyle Kayıtlanmaz olur..

Çok güzel Bölersin, Parçalarına Ayırırsın, zevklidir de.. ~ Akıl Yolu

Çok güzel Bölersin, Parçalarına Ayırırsın, zevklidir de.. Fakat o aynı Akılla Birleştiremez, Birleyemezsin.. İşte Akıl Yolu öyle Zavallı bir Yoldur.. Kavrayamıyorsun değil mi?!..

Fitne'nin Dört Ana Yolu..

Fitne'nin Dört Ana Yolu; Aşırı Taraflaştırma: Irk ve Din.. Tarafsızlaştırma: Yabancılaştırma; Değerlerinden Soyutlama, Tarihini Unutturma.. Aynılaştırma: Bütün Dinler Bir, İnançlar tümüyle Aynı.. Hiçbir Farkları yok.. Kapitalizm: Salt Dünyevileştirme..

Panteizm - Putperestlik - Şirk

"Şirk" İnsanların İlahi olanı, yani Uluhiyet'i, neye verdiklerine göre belirlenir.. Kutsallığı şeylerle Vesileler olarak Kayıtlanmadan Belirmesi bakımından değil, "Mutlak" olarak neye ya da nelere Kayıtladıklarına göre.. Yani "işte Şu İlah'tır-İlahlardır" veya "Şunlar Kutsallığın Mutlak Kaynaklarıdır" şeklinde.. Mesela Panteist'ler; İlahi olanı Alem'e Mutlak olarak veriyorlarsa, "Alem" sadece bir İsim'den ibaret olduğundan, kastedilen: "her bir şey" olur.. Halbuki hiçbir şey, Uluhiyeti ve Kutsallığı Kendi başına Taşıyamaz.. Dolayısıyla onlar henüz İlahi olanın Nispetini bırakın, İlahi olanın, Kutsallığın "Kendisi" hakkında bir Düşünceye varamamışlardır.. Onların Şirklerinin sebebi, Cahillikleridir.. Putperestler ise, Kutsallık hakkında Cahil kalmalarından öte Zalimdirler.. Çünkü İlahi olanı her bir şey'e Nispet etmenin ötesinde Kutsallığın Vesileler olarak Belirimlerini Canlı Mahluklarda dahi

Sebepler ~ Kelam ~ Tasavvuf ~ İlla İllah..

Her şeyi hiçbir maddi manevi Alet, Aracı olmaksızın Kendi'yle Yapan, ortaya koyandır.. Yani Sebepler diye görüklerimiz de.. Bu da Tasavvuf'un Kelam'dan Akılcılardan ayrıldığı en keskin noktalardan biridir.. "Nasıl" Perde olmuştur, "İlla Allah" diyemezler, o yüzden Gördüklerini de Anlıyamazlar..

Ayan-ı Sabite ~ Felsefe ~ Tasavvuf

Ayan-ı Sabite'nin Varlık kokusu dahi almaması, onu ancak Akli olarak bilebiliriz, yani varlığı Akıldadır demek değildir.. Tam tersi, onu Tek ve Bir olan Vücud'da, El An Mevcud olan Allah'ın Varlığıyla algılayabiliriz demektir.. Felsefe'nin Tasavvuf'tan ayrıldığı en keskin noktadır bu.. Bu keskin nokta onların kendilerine Akıl Perdesi çekmelerinden ötürü "İlla Allah" diyemeyişlerinden kaynaklanır..

Düşünmek..

"Düşünmek", kendiliğinden olmaksızın senin ben yaptım diyebileceğin bir şey değildir.. İstedin diye Düşünemezsin. Hakikatte, Senin Düşünmen diye bir şey söz konusu değildir.. O hazır Olan bir akıştır.. Sen, onun Oluşu içinde, Düşünüyorum zannediyorsun.. Bazılarını Seçersin, bazılarını seçmezsin.. Bazılarını bazılarına göre Üstün tutar, öbürünü ötekiyle savarsın.. O, senin hatırlamadığın bir evvelden beri seninle olduğu için, Ülfet ettiğindir!.. Uyanır isen, Sır içinde Sır!

Tasavvuf ~ Putperestlik..

İslam'ın yani Özel'de Tasavvuf'un Putperestlikle hiçbir alakası yoktur zira "Uluhiyet" Tek ve Bir olana Tahsis edilmiştir; Putlar ise bu anlamda zaten hem Çok-luk'tur, hem de onlara kendi başlarına ayrılmış belirgin Kutsallık Tahsis edilmiştir.. Allah, Uluhiyetinde Tek ve Bir, Kutsallık ise şeylerin Kendilerinde Putlar olarak Özelleşip Tapınılmaksızın O'ndan gelip O'na döner..

Gaflet.. ~ Felsefe ~ İlla Allah

Beş tane taşı üstüste dizip durduran bi adam görüyorsun da Hayret ediyorsun.. Ama bu yanda Kayyum'dan haber yok!.. Bir Sihirbaz veya Sanatçı bir Marifet sergiliyor, ağzın açık kalıyor da.. bu yanda Sani'den haber yok!.. Koca Alem Ayakta! Sanat'ın Marifet'in içinde Yüzüyorken, Uyku içinde Uyku Gaflet içinde Gaflettesin! Felsefeci olsan ne fayda, Düşünüyorsun ama Gölgeler, Perde'ler üzerine.. "İlla Allah" demiyorsun sen! Balıklar gibi Denizin içindesin, Deniz'den haberin yok! Hakikati Arıyorsun; Neden?! Sorun Sebep Tek Bir şey! "İlla Allah" demiyorsun ki sen!

Aşk ~ Min Ruhi

Her İnsan Allah'dan bir Ruh'tur (Min Ruhi).. Allah onu Sıfatlandırmış, fakat Tesirini ondan Gizlemiştir ki Üflediği o Ruhuna el kol kuvvet vücud dahi Kendisi olsun, Rabbisi kalsın! İşte öyle yakıcı bir Aşk!

Hastalık..

"Hastalık" Sen O'na döndüğünde anlarsın, "İlim"dir! Aczini gören Kudretini Perdesiz Müşahede ile Şereflenir! Kendisini Kudretli zanneden ise Rabbini Göremez ki bundan büyük "Körlük", Cahillik, Hastalık olmaz!

Hastalık seni Aciz düşürmesiyle, "Kudret" demektir.. ~ Vahdet

Hastalandığında "Aciz" sen olursun, Hastalık değil.. Hastalık seni Aciz düşürmesiyle, "Kudret" demektir.. Aciz olan Sen'sin, O değil! Birlik Aynı kaldığı halde, Cehaletini ve Acizliğini Kabul etmediğinden, işi Birliğe Kafana göre savurup, Tevbe ile yine O'na Sığınmadığından dolayı, "Suçlu" olan Sen olursun, O Değil! Birlik Teklik "Laf" ile olmaz, O'nun dilemediği Birlik Zararı ortadan kaldırmaz! Nefsini Bilmeden Rabbini Bilmiş olmazsın!

O'nu O'ndan başka göğüsleyecek de olamaz değil mi..

Bela O'ndan ise, O'nu O'ndan başka göğüsleyecek de olamaz değil mi! Kalbine sor, Mümin'e sor, Sabır nedir, Çare nedir!

O'na O'nsuz bir İz Yol yok!

Ha göğe atmışsın ha gelecek zamana, ha Beyin'e ha İsa'ya (as).. O'nun ne putu var ne de Elçisi O'ndan gayrıdır.. Elçisinin Elçiliğini yapan dahi O'dur.. O'nsuz bir Birlik yok, bu Putperestlikle bir yere varamazsın, O'na O'nsuz bir İz Yol yok! Başta O Sonda O hep O!

Duygusal İlişki - Marifetullah..

İlim sadece "Bilgi"de kalmamalı, Marifietullah'a varmalıdır; yani Duygusal İlişki'ye!

Bilgi..

"Bilgi" öyle bir Sıfat Tecellisi ki, O Sana Unuttursa, yine Seninle olduğu halde O'ndan haberin olmazdı.. Fakat Allah (cc) asla Zulmetmez, Güvenilen, Emniyet Verendir..

Mertebeler..

O gün iman eden erkekleri ve iman eden kadınları, nûrları önlerinde ve sağlarında koşarlarken görürsün. "Bu süreçte sizin müjdeniz, içinde sonsuz yaşamak üzere, altlarından nehirler akan cennetlerdir! İşte bu çok büyük kurtuluşun ta kendisidir!" (denilir). { Hadid 12 } Allah, göklerin ve yerin nuru’dur. O’nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir. Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur. Allah dilediğini nuruna hidayet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir. { Nur 35 } İşte Mertebelenmelere örnek Ayetler sana..

Bilim ~ Işınlanma ~ Nur

Nur'un O olduğunu bilenin her Adımı bir Işınlanma olur! Ey aklı havada olan! Bilim istediği kadar gelişsin, bu aşamaya gelemeyeceksin!

Ne görüyorsun da Kahhar O değil ve Galip O değil!..

Yıkılırsam nefsimden olsun veya olmasın, Yıkan O, kalkarsam sebep olsun veya olmasın Kaldıran O; şimdi Ne görüyorsun da Kahhar O değil ve Galip O değil! Bir Deniz ki Mümin ile Kafir arasında Bir Engel ! Allah'tan başka güç kuvvet tanıyan ne ölür ne yaşar, Allah Korusun!

Ayna ~ Hayal ~ Suret ~ Halife ~ Min Ruhi

"Ayna" da Sureti üzere bulunduğu halde Suretleri göstermesi ne acayiptir! Elbette: O Nur'dur, Musavvir'dir.. Ayna da, Sureti üzeredir ama, Ruh'unun yalnızca Suret Özelliğine bir Halifesi olarak.. "Hayal" de öyle.. Eşyalar, "İnsan"lar gibi Zati Tecelliye Suret olma Özelliğinde yaratılmadılar, "O" açıdan Halife seçilmediler! Halbuki hepsi yine O Allah'ın Tecellileri! Fakat Zati Tecellisini, Allah ile Kulu arasında sakladı! Vahdeti ona özel kıldı! Bunu Aşk ile gizledi! En Yakında En Yakın; Sen'de (Min Ruhi) !

İlahi Mutekad ve Uluhiyet Sahibi ~ el- Vâhidu'l-Kahhâr..

İlah, Tasavvurlara göre olsaydı, her varlığın nefsine hevasına veya Hayaline göre Çoklu bir İlahlık-Uluhiyet var olurdu.. Halbuki Varlık Tek ve Bir'dir, her Heva Nefs ve Hayal yani çokluk, O Varlığın İradesi altında Kahr ile ezilmektedir.. Aldatan ve Aldananın durumu O'nun önünde eşittir, Galip olan, yani Uluhiyet Sahibi Yalnızca O Tek ve Bir olan Varlık'tır.. O Varlığı Tasavvurların Ötesinde olarak ancak Ehlullah Tanır, çünkü "bile isteye" yalnızca onlar kendilerini O'nun için Hiç Heba Kahr etmişlerdir..

Ceviz..

Ceviz; ama Şuurun, İlgin sadece Kabuğunda; halbuki Sırrın Kabukta değil, İlgin, Şuurun Kendine geldiğinde anlarsın ki, Kabuk Değişken, Geçicidir.. Sırrın ise Öz'de.. Ancak o zaman Kabuk Sana (Min Ruhi) Perde olmaktan çıkar..

Sarhoşluk içinde "Uyanıklık" ne de tatlı!..

Mevzu nedir, önemli değil, kim konuşuyo, hangi şey, olay nedir.. Önemli değil.. Konuşan O, Duyulan O, Görünen O, hep O.. Sarhoşluk içinde "Uyanıklık" ne de tatlı!..

"Var-lık"..

"Var" elbette ki O'ndan başkasına Nispet edilemez.. Dolayısıyla "LIK" da! Sen O'nunla ne İş işlediğine, O'ndan ne İstediğine bak: Rızasını mı istiyorsun, Gazabını mı istiyorsun.. Bunu bilmek çok kolay: Salih Amel üzere mi yaratılıyorsun, Haram İşler üzere mi.. Sünnet'e mi uyuyorsun, yoksa Kafana göre mi takılıyorsun! Hangi Tecellilerinin peşindesin; Suret'in ve Yöneldiğin Suretler hangileri! O'na göre!

Müslüman "Evrimci" Kardeş'e, anlat anlatabilirsen!

Işık (Nur) hem dalga hem parçacık özelliği gösterdiğinden Quantum Düşüncesindeki "Varlık Tasavvuru" Temel'de (!) "Zan Sahibi İnsan" için bir Sorun teşkil etmez.. Fakat "Evrim" Temel'de, "Zan Sahibi İnsan"ın "Varlık Tasavvur"u için, büyük bir "Sorun-Çelişki" teşkil eder ve Öz'de bir "Kemal" barındırmaz.. Neticede "Varlık" onun gözünde "Allahsız" olabilir.. "İnsan", İlahi (Min Ruhi) bir Öz taşımayabilir, "Dini bir Ahlaki Temel" bağlantısı kurulmaksızın "Varlık", "Rastlantısal, Kimyasal Tepkimeler", "Devinen Madde Yığınları" olarak yorumlanabilir.. Tabi bu Keşf Sahibi Kamil İnsan için değil "Zan Sahibi Cahil İnsan" için, Zannında Vehminde böyle olabilir.. Ki bu, elbetteki "İnsan" için Ahiret'e dönük hem Kişisel hem de Dünyevi Gelecek-Gelenek açısından Kültürel Toplumsal olarak büyük "Sorun"lar barındırır..

Kamiller..

Bahar Yaz geldiğinde Nefislerde de çiçekler açar, tatlı kokular rüzgarlar eser ya.. Kamiller de işte öyle İnsan'ın içine Manevi Bahar Yaz getirirler.. Bazısı sıcak içinde serin rüzgar gibi eser, bazısı serin su gibi içinde akar.. Bazısı da, kıyamet gibi dünyayı kökünden söker atar.. Ahiret gibi.. Ölmeden önce, Ölüm gibi.. İşte O belki de Sen'sin..

"Evrim" Anne!

"Evrim" Anne: Üreme, Hayatta kalma; yani buna bağlı Neslini devam ettirme, Evlat edinse dahi Kimyasal İhtiyaç.. İç (!) Güdü, Dürtü, Arzulama! Evladı da tabi ki böyle; Anne Sevgisi dediğin şey bu yani: Kimyasal Tepkime ile Devinen, Yaşam'da kalma Savaşı veren Kimyasal Çorbalar, Evrilip duran Madde Yığınları.. Ruh değil, ama "Canlı" da bu! Hiç İlahi bir şey yok, "Sevgi" dediğin bu; Allah Sıfatları filan değil! Yalan Dolan'ın Zevki; Dopamin! İlah da işte bu Devinen Evrilen "şey"lerin Kimyasal açlıktan uydurduğu Psikolojik Sorunlar yumağı.. Sanat'la Edebiyat'la da sıvadın mı da tadından yenmez; "Dopamin", "Serotonin" vs sonuçta! Ah, ah Akıllı geçinen Kibirli Ahmak! Varlık dediğin, "Evrim" diye yırtınıp durduğun bu! Sen de gel bunu bir de Kuran'la Harmanla! Övünç duy Medeniyet Riya'ndan! Bilimsel "Hakikat" Ahmakı! Güya Gerçekçi! O "Gerçek" Tanrın işte seni layık olduğun o Gerçek

Tesettür - Örtünme ~ Tasavvuf ~ Suret - Şeriat

Örtünme ile Beden'den soyutlanma arasında İlişkiyi o aklın kuramıyor, ama Şeriat'den, Suret'ten geçtin sen, Hakikat'e erdin..

Kamil olan hangisidir..

Bir vesvese veya telaş olduğunda, veya Nefs'inde bir hal olduğunda diyelim.. Kamil olan hangisidir: Allah'a sığınmak; ama nefsinden olan bu Acz'e hiç düşmeyerek, nefsindeki bu halden kaynaklanacak hiçbir şekle bürünmemek.. Ya da; yine Allah'a sığınmak, ama Acziyet içine girerek, hatta belki ağlayarak nefsinin bu hali için Allah'a Niyaz etmek..

Nefs - Beden - Ruh İlişkisi ~ Min Ruhi..

Ruh'un Beden'de oluşan Acı'yı Algılaması, hayvan, çocuk ve yetişkin İnsan Beden'inde Aynı'dır, değişmez. Beden'de oluşan diyoruz, çünkü Bedenin Uyuşturulan bölgesinde Acı Hissedilmez; veya Uyuşan Bacağını Hissetmezsin. Fakat Nefs'in Acı'ya Tepki vermesi, değişmektedir: Hayvan'a hiçbir şekilde anlatamazken, Çocuğa Anlatsan da Ağlar ve Korkar.. Yetişkin Bedenine Sahip Nefs'in Tepkisi ise değişiklik gösterir.. Nefs Acı'yı Hissetmesinde değişmese de, Akıl Ruh'a ve Nefs'e Telkiniyle onu Teskin edebilir.. Fakat Ruh Nefsine Uyarak onu dinlemeyebilir, veya Akıl onu İkna edemeyebilir.. Nefsine ve Aklına (ki Akıl İlim Sıfatından bir Tenezzüldür) Malik Ruh ise, onların kesintisine-nakıslıklarına veya değişen durumlarına karşın Beden yoluyla Maddi veya Manevi-Psikolojik olsun tüm Acı'lardan Soyutlanabilir.. Ya da, Yaratıcısı, O'nun Nefsini ve Bedenini çeşitli şekillerde Kesin olarak koruyabilir.. Fakat Ruh'un Allah'da (cc) bu Bede

Buna sen "Beyin" Gücü mü diyorsun?..

Vücud'una otur veya kalk diye Emir ver veya İste bakalım, senin Emrinle İsteğinle mi oturup kalkıyor.. Elin ayrı kolun ayrı, sağ sol ayrı, on parmak, göz kırpman ayrı vb.. hepsi de aynı Anda Emr'e Amade, görüyorsun; tek bir An'da kaç Emir vermen gerekirdi? Buna sen "Beyin" Gücü mü diyorsun?.. O Emir, bu Emir, Aynı diyorsun öyle mi?.. Halbuki Büyükler "La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim" diyor.. He "Yenilen" diyorsun, nasıl olsa "Aynı Mana", onlar Misal dedi ben şimdi "Hakikat" diyorum.. Veya Kelimelere fazla takılma, "Şeriat"te kalmışsın sen diyorsun.. Hıı, tabi, evet, OL'du da Bitti hem, Maşaallah..

"İşte onlar Kafirlerdir"...

Devletler, İnsanlar, her türlü Düşmanlığı bırakma, birbirlerine her türden Yardım etme, her türden imkanlarını Paylaşma için, Bugün Anlaşsalardı, yani Rızk'ın aralarında böylece Deveran etmesine izin verselerdi, yarın Allah'ı Görürlerdi.. "İşte onlar Kafirlerdir"...