Kayıtlar

Hayal ~ Vehim ~ Suret etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Alem Ezeliliği (!) ~ Felsefe

"Alem Ezelidir" diye iddia etmek çöldeki bir kum tepesinin veya okyanustaki bir dalganın ezeli olduğunu iddia etmek gibi tam akılsızlıktır. Şayet Ezeli derken kastedilen "Hareket" ise hareket ancak Kuvvetle olabilir, Kudretten meydana gelebilir ki işte O Kudret evet Ezelidir! Var edip yok etmede, öldürüp yeni yeni diriltmekte, dilediğini yapmaktadır! Hiçbiri yokken onları ilk defa var eden ve her bir şey yok olurken Kendisi Baki kalan, O Varlıktır Ezeli olan! Açıkça görülür ki sadece Ezeli ve Kudretli değil aynı zamanda Bilinçli, Sanatçı ve daha sayısız özellikleri olan bir Varlıktır O Ezeli Varlık! Dikkatlice bakarsan görürsün ki, karıncadaki ve insandaki Kuvvet de, işte O aynı tek ve bir Kudrettir; Hayal dahi Kudretten! "Evveldir Ahirdir, Zahirdir Batındır, her şeyi bilendir." (Hadid 3)

Nur ~ Rüya - Hayal ~ En-Nur

"Işık" dediğin, hem maddi-dış alemde, hem "Hayal"de "Rüya"da da değil mi ? "En-Nûr" ! Hem Zahir'de hem Batın'da da türlü türlü Tecelliler ile "Nur" O aynı Nur değil mi ?

Hadid 3 ~ Hu ~ Zahir - Batın O'dur ~ Tasavvuf

Yok idin, yok iken nasıl Zahir olasın; Zahir değildin ki, Batın Sen olasın. Misal, Konuşma özelliği sen'de Batın iken, nasıl görünür oldu ? Ya da, sen'i şimdi şu surette görünür kılan sen misin ki ? Ya, seni seslendiren kim ? Dahası, Zahir sen misin ki Batın sen olasın ?.. "Batın" O'dur, "Zahir" O'dur (Hadid 3).. Yani şu görünme ve görünmeme de yine O Zât'a ait.. O halde "görünme" O'ndan başkasına ve başkalarına nispet edilemez, "görünmeme" de O'ndan başkasına ve başkalarına nispet edilemez.. Ve demek ki görünme ve görünmeme ancak O Zât'a ait O'nun bazı Sıfatlarıymış.. O Zât'ın özellikleriymiş bunlar, başkasının ve başkalarının değilmiş.

Zaman

Sureten Zaman, atılmış ok gibidir; Zamanın geçmediği alemden.. O'nun için "Dönüş" diye ifade edilmiştir. İleride arama, oku kır.

Vech ~ Tasavvuf

Sen'in Yüz'ün değişmez, Sabit'dir, İfadeler olan Suretleri değişir: Gülen Surat, Hüzünlü Sur-e-t.. Yüzünde görünen bu İfadeler Suretler, görünmeyen Sıfatlar'dandır, bu Suretleri, görünmeyen o Sıfatlar görünür kılar. Vech'in ise aynı kalır. Neticede "Sen" görünmezsin ne de "Sıfatlar"ın görünür; bunlar Suretinde, Yüzünde görünen, Geçici Suretlerdir; Zât'ın ise Sabit'dir. Sen'i nerden tanırsın ? Zâtından-Vechinden mi ? Sıfatlarından mı, Suretlerinden mi ? Tanıyacak bir Zât lazım . Keza Sen'in Suret olmıyan bir Vech'in var ki, diğer hepsi de Sen'i Tanıman içindir; yahut O'nu mu desem ! O'na göre Sen ve başkaları Suretler gibidir muhakkak; ama Kendini-Nefsini bilmezsen, Zâtını nasıl bilebilirsin !.. Zâtını Zâtında ara, Sıfatını Sıfatında, Nefsini Nefsinde..; Yoksa bu Suretlerden Vechini bulamazsın; nereye dönsen, bulamazsın bulunmazsın.. Bulursan Vecd olur, Vech olur, o vakit Suretten de tanır bilirsin, Sıf

İnsan Bilinci ~ İnsan ~ Nefs-Doğa ~ Fıtrat-Yaratılış ~ Evrim Teorisi ~ Eşref-i Mahlukat ~ Ahlak ~ Felsefe ~ Din - Tasavvuf

Kendi Düşüncenden dahi olsa, harhangi bir fikrin Olumsuzlanması İnsan Bilincinin kanıtıdır. Eğer olumsuzlama Bilinçli görünmüyorsa Nefs'tendir, yani İnsanın Hayvansal Doğasından..; Kıskançlık-Hased ve Yaltaklanma, Hırs vb gibi.. Bu iki birbirine zıt durum ise İnsan Fıtratının Varlığının Kanıtıdır. Bu "durum"un reddedilmesi olumsuzlanması Akli yönden "Çelişki"ye benzediği içindir.. Kamil İnsan Fikir Üreten, Düşünen olmasa dahi, Nefsine (Ego) - Hayvansal Doğasına karşı çıkabili r durumdadır; Yani "İnsan" mükemmel olmasa da herhalükarda Bilinçlidir. Biz Evrim Teori'sinin ve özellikle Tarihselciliğinin İnsan'lara sanki mutlak gerçeklermiş gibi dayatılmasını olumsuzluyoruz; dinî bağnazlık ne ise bizim için Evrim Tarihselciliğinin mutlak gerçek tarihmiş gibi dayatılması da aynı öyledir. Evrim Teorisinin kendisinin "Mutlak" Gerçek gibi sunulması ve dayatılmasını ise şimdilik, birbirleriyle ihtilaf içinde olan Evrimci Bilim Adam

Müşahede ~ Suret ~ Vech ~ Tecelli

Mümin için Cima olan, İbadet olan, Kafir için Zina ve Haram'dır. Kuluna her şey yerli yerincedir; Kafir ise ne Rabbinin ne Nimetinin ne de kendinin yerini ve Kıymetini bilebilir. Bundan mada Arif için Müşahedesine engel hiçbir Suret ve Mânâ yok iken, Müşrik ve Kafir için O'nun Vechine her şey Perde'dir. Suret'de Müşahede türlü türlü mertebe mertebedir, Edebini Allah Kuluna muhakkak ki öğretir. Müşahede aynı Suret'den bazen İbret, İşaret, Haşyet, Heybet, Latife, Sanat, Muhabbet.., Celalî ve Cemalî olabilir; sırf Mânâ olabilirken, sırf Zâtî Müşahede olabilir. Suret kimi zaman belli bir alanda, sınırlı yani Suret'in (Nur'un) suretleri olabilirken, bazen bütün bu Suret'in ta kendisi görülebilir; mesela bu yazıda harflerin değil mânâ'nın okunması veya harflerin değil mürekkebin görülmesi gibi. Allah Latif ve Habir'dir, pek yüce'dir.

Tasavvuf ~ Sır

Herbir şeyin suretini insanın önüne sermiş gösteriyor da kendi kendisinin suretini insana göstermiyor ya. Birbirlerini görüp dururlarken hiçbiri kendi suretini müşahede edemiyor. İnsanlar bilse ne acayip Sır bu. Sen bu Sırrı anla; Zat Cennetinin İlimlerinden, El-Batın'ın Müşahedesindendir!

Baba - Oğul ~ Hristiyanlık

Her bir Kul, O'ndan birer Ruh, O'nun Tecellisinde O'nun Sureti üzere olduğumuzdan, "Baba-Oğul" yahut "Tanrı'nın Evlatları" benzetmeleri Sıcak görünse de, Asıl Hakikatimiz olan Yüksek İlahi Mertebeden bir İndirgeme olmaktadır. O İlahi Mertebede önce yahut sonra doğmuş olmak, birbirinin Babası veya Evladı olmak yoktur ki, bu benzetme O İlahi Mertebenin Hakikatini yeterince ifade edebilir olsun.

Alem ~ Hayal ~ Vahdet-i Vücud - Varlığın Birliği ~ Cenab-ı Hakk

Alem'i Karagöz-Hacivat Perdesine benzetir deriz ya perdedeki görüntülere takılma arkasında onları oynatan var diye.. İşte O oynatan, bu alemi elinde çubuklar var da onlarla oynatıyor değil.. İşte bu sebeple "O'ndan başka Varlık yok" ve "Vahdet-i Vücud" (O'nun Varlığının-Vücudunun Birliği) deriz.. Sonra yine Alem Perdesi'ne takılı kalmaman için, Hayal "gibi" Rüya "gibi" deriz, senin zihnindeki hayal'e rüya'ya benzetiriz Alem'i ki sen duyu perdelerine madde'ye et'e takılıp da u zak düşme O'nun Varlığından Vücudundan.. Halbuki örnek verdiğimiz benzettiğimiz zihnindeki Hayal de değil, yine O Benzersiz Hakk'ın Varlığı Vücududur, bahsettiğimiz.. Hem Sen bunları aslında O'ndan bir Ruh oluşundan dolayı zaten O Kendi Özünden bilirsin.. Ama İnsanların çok bilmişliği, taktıkları isimler, gözleri, görüntüleri-bedenleri, zanları, vehimleri, hayalleri, O'ndan başka tutundukları her şeyler bu Asli

Allah'ı Görmek

Görünürlerin görünülürlüğü O'nun görünürlüğü yanında hiç'tir. Gözünün ucundaki gözlüğü O göstermedikten sonra görememen de bu Hakikate bir misalidir. Biz baktığımız halde gördüğümüzü zannederiz, halbuki bakış alanımızda görmediklerimiz gördüklerimizden çoktur. Mesela fazla ışıkta hiçbir şeyi göremememiz de bu manada önemli bir misaldir. Hele ki Özü Suretsiz olanı, O Nur olan Nur'u görmek daha da güçtür; fakat dediğimiz gibi Kendini görülür kılarsa da diğer şeyler suretleri bu lunduğu halde görülmez oluverir. Sen diyebilirsin ki Suret olmadan O görünmez, görünür olması Suretledir; Evet, fakat Görünmenin Hakiki Mertebesi yanında, Hayır ! Çünkü bu söz Allah'a Suretli şeylerin Görünürlüğü hakkında yaptığın bir Nispet'e dayanır ! Halbuki Allah'ın Görünürlüğü Suret Tecellilerinden Ötede bir Görünme Hakikatine de sahiptir; ama bunu dille anlatmak mümkün olmaz; Görünmeden bilinmez, anlaşılmaz ! Kalp gözüyle görmek diyeceğim lakin sen Kalp gözünün görmesinin

Allah'ın Zâtı ve Sıfatları ~ Sevgi

O, Sevgi'yi Sever, Kendi Sıfatıdır Sevgi, Sıfatlarını Sever. Zâtının Bilinmesini isteyince, Bütün bu Sıfatları Sebepler yoluyla Nispetlere bağlanmış, Hakk, Tecelli ettiği Suretinde Saklanmıştır. Ve bu Sıfatlar içinde Sevgi Sıfatının Zuhur edip de Sevilmemesi İmkansızdır, mümkün değildir. Fakat bu Sıfatın Nispet edildiği Sebep Bilinir "Kendisi" Bilinmez ise bu Zulüm olur ve "Zulüm" Sevilmez. İnsan'ın Zulümü, Kötülüğü "Sevmesi" İmkansızdır, yani o "İnsan" aslında Kötülüğü değil , Nispet ettiği Perde ardında yine Sevgi'yi Sever; Hakk'ı örter, İşini karıştırır ve Nefsine Düçar olur. Sıfatlar Sebeplere Nispetlere bağlanmasıyla -ki en büyük sebep ve nispet "İnsan"dır- iş karıştı ve "Bilinmeklik" de böylece gerekli oldu: Tahakkuk etti. Ve Hakk'ın Lütfu (Lutfeden Sıfatı ve Vehhab olması) Cihetinden bak ki Sevgi'nin Nispetlerinin, Sebeplerinin Sevilmesi de İmkan bulmuş ve Sevilmemesi de İmkansız olm

Tasavvuf ~ Hayal ~ Gerçeklik ~ Hakk ~ Ruh

Hiçbir şey yok iken O vardı, ve el an öyledir. Bir Sanat Eseri düşün ki Sanatçısı onu sadece Hayal etmesi ile bildiğin şu madde gerçeklikten daha gerçek bir şekilde sadece Zihninde varlığa getirebilmiş olsun. Bunun örneği sendeki Vehim, Hayal ve Sanat Yeteneğidir. İşte bu "içeri"ye nispet ederek "hayal" ve "dışarı"ya nispet ederek "gerçek" diye "ayırt" ettiğin Varlık Hakikati ve Gerçeklik Sırrı, dış ve iç olarak iki olmıyan, Tek ve Bir olan Rabbinin Varlığında gizli, Hakk olu şu, Mülkünde de apaçıktır. Yani gördüklerini senin vehminin hayalinin gerçekliğine benzetsen de bu benzettiğin vehim, hayal, ve rüyalarının gerçekliğinin Sırrı, Cenabı Hakk'ın bizZat Hakk oluşunun Sırrındandır. Sen Hayal Eden olarak, elbette ki Hayalinle mukayese kabul etmez derecede Gerçeksin; Sen olmadan Hayal olmaz. İşte O'nun Halifesi olman bakımından böylece anla ki elbette Sen O'nun Mülkü içinde benzersizsin; çünkü Hayalinden değil, O

Devlet - Anarşi - Terör ~ Dünya Cenneti

Sen Âsi'sin Anarşistsin ya onun için Devlet sana batar; yoksa Terörist senden de Anarşistken o da "Devlet" hayali kurmuyor mu ? Yahut hakikaten de Terörist Anarşist Pisliğin Zalimin tekidir. Belki de onun Hayali Devleti, Kadın ve Para'dır; Halbuki Devlet hayal ile heva ile kurulmaz ve aradığın Cennet kesinlikle Dünya'da değil, Dünya'da kimseye asla Rahat yoktur ki. Zaten Terör de Anarşi de bütün kötülüklerin anası da, o güya cenneti aradığın "Dünya" yüzünden ki kardeşim. Bir tek Veli'ye korku hüzün yoktur, bak o bir Hakk'tır. Onun dışında hep kahır hep hüsrandan ibarettir o Dünya Cenneti Hayali.

Akıl ~ Varlığın Birliği

Biz gündelik yaşamda, gördüğümüzü zannettiğimiz şeylere, eşyanın, şeylerin Hakikatine, Akılla, yani yapı söküm yaparak bakmıyoruz. Zaten onları ne aklımızla ne hayalimizle ne de gerçekte ayrıştırdıkdan sonra birleştirici bir niteliğe güce de sahip değiliz. Hamd O'nun Vücuduna olsun ki Varlığın Birliği bunların hiçbirinde değildir. Bu en büyük İmtihan'a erdirilip de geçirilenlere ne mutlu, onlar her türlü vehimden ve hayali güçlerden Hakk ile kurtulmuş, Vahdet'e ermişlerdir.

Hu ~ Tasavvuf

O'nun bir "söz"den mi bir "yazı"dan mı, "suret"ten mi "gizli"den mi, nereden Tecelli eder lütfu kahrı, belli olmaz bilen bilmeyene. Sen daraltma O'nu Tenzihinle, ve kayıtlama O'nu Teşbihinle, "sen"de mi "ben"de mi oyun oynama ya "şunda"dır ya "bunda".. O'ndadır O bilenlere.

Ruh ~ Min Ruhi ~ Esma Terkibi ~ İlmi Suret ~ Vahdet ~ Sırr

Ruh, Terkip'ten, oluşan değildir, "Kendi Ruhumdan" demiş, Öyle dememiştir a canım ! "Kendim"den (Min Ruhi) demişken, Telaş ile nasıl Tenzih edicez diye, Uydurma lakırdılara düşerler, Neyi neyden niye tenzih ederler, Esefle bak bu ayrılıktan gelen sözlere a canım !  Nefs ile örtülü, Nefesinde Nefessin, Zâtından, Sırrın sırrısın; Allah'ın "Kendi", İsimlerinden mi terkiptir a canım ! Sen Kendini Hayat, Kudret, Sadece İlim diye bölebilir misin de Zâtın Terkip olsun a canım ! Sonra bazımız da "İlmi Suretleriz" derler, Bu da yetersizdir Senin Sırrını tarife, Eşya ile Sen, Zâti Tecelli'de, Hiç bir olur mu a canım ! Özünde saklı Vahdet'e, Ruhun Ruhuna gel, Senin O'na Yakınlık Sırrının tarifine Bu kelimeler kifayetsizdir a canım !

Hz Peygamber (sav)

Hz Peygamber sav hiçbir Makam ile kayıtlanmaz, sınırlanmazken, her birini de eksiksiz İhtiva eder. Saf Ruh iken Kamil Nefs'tir, Sırf Akıl iken, Sırf Gönül'dür.. Dört kapı da ancak o'na açılır. İlahi Zât Dünya'da en Kamil Suret'de o'nunla görünmüştür. Övgüsü geçmiş gelecek tüm zamana ulaşmıştır. Hakk'ın en Kamil Tecellisi, ve tüm en Kamil "İnsan", en Kamil "Kul"dur. O, "Büyük Alem"dir. Hz Peygamber'e sav tepkin ne olurdu, ilişkin ne derecedeyse, Cenab-ı Hakk ile ilişkinde de o derecedesin.

Hu ~ Kulluk

Özünde O'ndan bir Ruh, Suretinde bir Resimden ibaret olan, O'nu görmek, O'nu bilmek istiyor. Rabbim Kuluna Sen'den Güzel, Sen'den başka Rabb olur mu.

Kader ~ Cüz-i İrade ~ Cennet - Cehennem ~ Ruh

Allah bizi -Cüz-i irade sahibi olan Cinleri ve İnsan'ı- yaratmazdan önce neler olacağını biliyordu.Tek tek neler yapacağımızı ve bu yaptıklarımıza göre bize ne hükümler vereceğini, her bir İnsan'ın Akibetinin ne olacağını biliyordu. Hepsini öylece de Kader Kitabına Yazdı, kaydetti. Ve Yaratmakla Tecelli ederek, olacaklara, Kendi Varlığıyla İzin vermektedir. Suretinde İsa'ya (as) İzin verip kuş heykeline Can verdiği gibi, bize de Ama'da Kendi Katında, Ruhuyla Hayat verdi, Kend i Ruhundan olan bu Ruhları Adem'in (as) Zürriyeti Suretinde Toprağa ekti, bu Surette gizledi ve gizlendi. El An öyledir ! Şimdi sen, Dünya Suretinde seni İntihara sürükleyecek bir çok sebepler görebilir bulabilirsin !? fakat Allah, hiçkimseyi ne tutup çatıdan aşağı atarak öldürdü, ne de kimseye "Tecavüz et" diye emretti ! Aksine, O'nun Yaptıkları, ve Emirleri Yasakları, bizi her an Cennet yaşantısına yükselttiği gibi Cehennem yaşantısından da uzaklaştırmaktadır. Bizi