Kayıtlar

İbadet / Kulluk

Efendimizin (sav) Peygamberliğinin İzharı 40 yaşında, "Namaz" ise Miraç'tan hemen sonra Farz kılınmıştır. Bir Müslüman çocukluğundan diyelim ki 90 yaşına kadar Namaz'ını tam olarak kılmış olsa, acaba O'nu (sav) İbadet'te geçmiş sayılır mı ? Yani Namaz'ının çokluğu onu Allah Katında O'ndan (sav) İbadet'de öne geçirir mi ?! İşte Namaz'ın çokluğu İbadet'in Sureti mi esas olan anla ! Kulluk nedir ne iledir ?

Suret / Alem - Ezeliyet / Dogma

Alem'in Ezeliyeti İddiası Akli Bilgi'den değildir. Çünkü Alem'in ismini aldığı her bir şeyin başlagıcı ve sonu yani yok olarak benzerlerinin onların yerini alması vardır. Yani "Sabit" hiçbir şey yoktur; sabit görünen şeyler söz konusu parçaların benzerlerinin vücuda gelmesinden oluşan Vehmi Suret'ler Hayali Görüntülerdir; tıpkı "Perspektif" denen görüntünün Hakikatte eşyanın uzayıp ufalması değişmesi olmadığı gibi.. Alemin Ezeliyeti İddiasının Bilgi bakımından da Delili yoktur: Dediğimiz gibi Ezeli olduğu bilinen bir Eşya olmadığı gibi Ezeli bir İnsan da yoktur; hepsi de yok olur.. Yok olur derken Maddi ve Mutlak zannedilen varlıkları kastediyorum; yoksa Bilgi Kudret vb Sıfatların Sahibi Yok olmaz; her şey O'ndan geldiği gibi O'na döner.. Bu konuda söz bitmez daha pek çok şey söylenebilir fakat netice hep aynı kalır: Alemin Ezeliyeti İddiası İnanç bile denemeyecek derecede saçma katıksız bir Dogma'dır.

Mucize / Küfür - Nankörlük - Şirk

Hakkın Mucizesi Kafirin çıkarına düzenine uysa idi onu Aklıyla da muhakkak kabul ederdi. Anla ki Hakkı kabul etmemesi işine gelmediği içindir, Akılla ilgisi yoktur. Yaşam'ı Mucize Kabul eder hatta Hakk yerine koyar fakat kendisini tehdit eder kısmını yine İnkar eder; halbuki o tehdit kendi İnkarından gelmiştir. İşte onlar İnanmazlar.. Onların Hakk'dan yana hiçbir bilgileri de yoktur ! Kitapları da yoktur ! Kendisini bağlamıyor olunca Mucize'yi Akla da uygun bulmaz; Akıl da onlara bela olmuş tehdit eder durur ! Onların Adalet'e Mutlak bir İnançları da yoktur ve olamaz da ! İşte onlar böylece Kör ve Nankör olur ! Yüce Allah'a Celal'i ve Cemal'i ile İman etmek gerek ki Hakkı kabul edecek Kemal'de kalabilesin !

Vesvese

Vesvese öyle Akla mugayirdir ki ona Uyar isen kırk defa Abdest alsan kırkbirinciyi aldırır. Rabbinle ilgili Aklına Takılan Hakikat gibi görünen Fikri Vesveseler de aynı bu Mahiyettedir. Allah her şeye Kadir'dir yani Mutlak Güç sahibidir: Yok olmak, Ölmek ise O'nun için Kudret değildir Acziyet olur. İmkan değil İmkansızlıktandır. Noksanlıktır, Mutlak Kemal değildir ! Ölen-Yok olan, tekrar Var oluyor ise Hayatı ya Kendi Zatından değildir (ki Allah'tandır) ya da (Vesvese'ye göre Allah (cc) "Hakikaten" Yok olmamış olur ! Yok olmamış ise zaten tekrar Var olmamıştır.. Nasıl bir "Var" nasıl bir "Yok" ki O'na Benzeyip de Kıyas olsun ! O'nun için Yokluk Düşünmek Kudret değildir ki; Acziyet nasıl Kadir olmak olsun.. Vesvese işte böyle Akla Uygun ve Hakikat gelir fakat Batılın Saçmalığın ta kendisidir.. Sen de onu Şeytan'ın Sağdan yaklaşması ile belki "Tenzih" yani "İman" zannedersin !.. Allah "Mutlak" Var ve

Hu / Rahim

Merhamet etmek Zorunda değil..; Merhametinden..

İlim

Sen Vahyin Nuru ile Allah'ın Emirlerine, O'nun Varlığında, İradesine mi Teslimsin ? Yoksa Beynine, Nefsine, İnsan ve Cinden Şeytanların Vehimlerine Vesveslerine mi Tabisin ? Hakk İlmi yerine aptal saptal Kafirlerin üç kuruşluk Deneyleri, 6 saniye öncesine eremeyen Düşünceleri, Maymun'luktan öteye varmayan İradeleri ile oluşturdukları Bilimleri seni meşgul ediyorsa vay haline ! O'ndan bir Ruh olarak O'na Duacı Kul musun ? Yoksa Nefsine tabi olarak Doğanın ve Tabiatının Kölesi misin !

Ahad / Tek - Bir / Vücud

"Alem" diye işaret edilen tek bir şey olmadığı gibi ismini aldığı içindekileri çevreleyip sıkıştıran bir duvar ya da dolduruldukları bir mekan da değildir. O halde bunca sayısız şeyler nasıl Bir-LİK ve Bir Tek-LİK'te anla. Hem sadece maddi değil manevi bir Bir-LİK-Tek-LİK..

Ruh / İnsan-ı Kamil - Bilim Adamı - Felsefeci - Kelamcı / Tasavvuf

İnsan Kendisini Bildiğinde İnsan-ı Kamil olur; bu Bilişi "Hazır" olanı bilmektir, oluşma-oluşturma, buluş-icad değil "Keşf"tir. Yani o zaten her "İnsan" gibi, Hakkın Sureti üzere yaratılmış, Kalp Sahibi, Allah'dan bir Ruh'tur (venefaḣtu fîhi min rûhî).. Bedbaht, Cahil, Şaki olan da aynı şekilde Zatında böylece O'ndan bir Ruh olan "İnsan"dır, fakat o Nefsini (Kendini) bilmedi, başka şeylere meyletti, yöneldi, böylece malik olduğu hazineyi dışarıda aradı, bulamadı. Allah’ı unutan kimseler gibi olmayın! Böylece onlara, kendi nefslerini unutturdu. İşte onlar, onlar fasık olanlardır. (Haşr 19) Bu yüzdendir ki Bilim Adamı, Felsefeci, Kelamcı vs Alem'in üzerindeki perdeyi kaldırıp Tanrı'yı - İlah'ı bulabilir ve bir Fikir sahibi olabilir, fakat hiçbirisi İnsan-ı Kamil gibi kendi üzerindeki perdeyi kaldırıp yani Nefsini Bilip Rabbini bilemez; yani O'ndan bir Ruh olduğunu Bilemez, O'nu Kendinde bulamaz; Alem'i bilir, K

Kuran / Cennet

Yüce Allah ilgili Ayetlerde "sen ve eşin cennete yerleşin size orada acıkma çıplak kalma yoktur" buyurmuş sonrasında ise indirilişlerinde "yeryüzünde size belli bir zamana kadar geçim vardır" şeklinde buyurmuştur.. Yani eğer yeryüzünde yaratsaydı önce yeryüzü sonra cennet derdi halbuki ağaçtan yedikten sonra "yeryüzüne" inin buyurulmuştur.. Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Bakara 35 Muhakkak ki senin için orada acıkmak ve çıplak kalmak yoktur. Taha 118 “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar kalma (yerleşme) ve geçinme vardır (size takdir edildi).” buyurdu. Araf 24 Yani Ayetler zanni manaya göre değil Allahın buyurduğu gibi okunulursa cennette yaratılma apaçıktır.. Yeryüzünde halife kılacağım buyurulması ise Adem'in ağaçtan yemesinin Allah tarafından bilinmesi yönüyledir.. Ki zaten cennette halife kılıcıyım denmemiştir.. Fakat Ademin unsuru olan toprağın yeryüzünden Cebrail tarafından seçilmesi toplan

Tasavvuf / Tecelli

Musa'ya (as) Ağaç'tan O'nun Tecelli ettiğini biliyorsun.. Musa'nın (as) bunu bildiğini de biliyorsun.. O halde "Hakikat Yobazı Sufiliğini" bir kenara bırak da onun (as) O'nu görmek istemesinin senin İlminde olmıyan başka bir görmek istemek olduğunu anlayıver.. Ve Alemlerin Rabbinin "Beni asla Göremezsin" demesinin de senin anlıyamadığın başka bir "Göremezsin" demek olduğunu anlayıver.. Hoş sana Zati Tecelli olmadan bunu bilemezsin ve Hakikat Yobazı olmuş Sufi'ye de Zatıyla asla Tecelli etmez ya ! Olsun, neticede boş konuşmuyoruz, Hakikatlerden Hakk'tan konuşuyor O'nu öyle de olsa böyle de olsa Anıyor, Zikrediyoruz; ne güzel şeydir dünyada Allah'ı Zikreden İnsanların olduğunu bilmek, ne mutlu ne güzeldir onların arasında olabilmek, onları seyretmek, onların varlığından haberdar olmak Allah'ım ne güzeldir İman edenlerle, Dostlarınla olmak; Alemlerin Rabbi Allah'a Hamdolsun..

Evrim / Ruh / Tasavvuf-çu

Şu hayvancıkların bir anda yumurtalarından yahut annelerinin karınlarından kemale ermiş vücudlarıyla çıkıp hemencecik ayağa dikilmelerini yürüyüp koşuşmalarını görüyorsun da Adem'in (as) ilk yaratılışına, Ruh üflenmesiyle ayağa dikilip İsimleri saymasına, Ol dediğinde olmasına vb inanamıyor, illa yorum yapıyor, mecaz diyor, kırk dereden su getiriyor, Evrime bağlıyorsun hatta oradan da bi de Tasavvuf(-çuluk) yapıyorsun ya, vah sana da senin aklına da vah kardeşim vah ne diyeyim..

Yokluk-Varlık - Ruh - Felsefe

Anla ! Zâti Mertebeye alemden nispet ettiğin o "İzafi" Yokluk, "Yok-luk" değil Varlığın ta Kendisi olan İlahi Zattır.. Akıl (Felsefe) yoluyla O mertebeye geldiğindeki bu Yokluk Nispetin, Âlemi ve Bedenlerini görüp de Nefislerine uyup "Ruh filan Yok-ki" diyen Ruhların nispeti gibidir..

Zat - Sıfat - Tecelli / İlim

Zat'sız Sıfat olur mu ? Bilgisizsen tabi olur; Tecellilere, Hallere düşkünsen tabi ki Zatı unuttun gitti, perde oldu bunlar O'na ! Maşuksuz Aşıksız bir Aşk vehmine kapıldın ! Sıfatsız Zat olur mu ? Tabi olur ! Alemde O Zat'ın Sıfatlarının Tecellilerini, Efalini, Manasını Müşahede edemiyorsan, Hakikatte Şirk olabileceği, O'nun ortağı, biZatihi benzeri olabileceğini Vehmediyorsan, tabi olur ! Aşık olmadan Aşk, Maşuk olmadan Aşık olur mu ?! Olmaz ! Tabi ki olmaz ! Aşkı bilen Maşuku bilir !

Vahdet-i Vücud - Hu - Allah (cc)

Çocukken şehirlerarası yolculuklarda özellikle de önde oturuyorsam koltuğun kolçağıyla otobüsü kullanır, zevk ederdim. Şimdi biliyorum ki, şöför amcaların durumu da benden farklı değilmiş. O, çocukla çocuk, otobüs şöförüyle otobüs şöförü olur. Sen şimdi şu büyümedeki Cefa'yı çok görme; çünkü o Cefa Sırrında İnsan için Hakk olma zevki vardır.

Nefs / Tasavvuf

İnsan'ın Nefsi Kendisine 'Allah için bana Merhamet et, Namaz Kıl, Hakkı Zikret, Kibirden uzaklaş, İhlaslı ol, Sadaka ver, Hakk yolunda bana Nasihatçi ol, bana Hakk İlmini öğret, beni Allah'ın Dostlarına, Nimet verdiklerinin Yoluna ilet, beni Kurtar' diye Yalvarır mı ?! A Uyurgezer Gafil.. Nefis nedir, Kalp nedir, Vahiy nedir, İlham nedir, Varidat nedir, Din nedir, İlim nedir, Ahlak nedir: İslam nedir ?! Ey Ruh ! Nefs'i bil de Kendi'ye gel !

Istılah / İlim / Tasavvuf

Istılah Marifet'e, İlim ise Kuran'ın Genişliğine döner. Büyükler Istılahlarında bu farkın farkındadırlar. Istılahlar ve İlim'i birbirine karıştırma. Istılahlardan İlim satıyorsun ! ve bunun Farkında değilsin: sen de fark-ında ol !

İlim

Biz misal "Nefs" dediğimizde, sen şu nefis bu nefis anlıyorsun.. "İnsan" dediğimizde şöyle böyle insan geliyor aklına.. Melami desek kimbilir ne anlıycaksın da ne yazacaksın ! Hayır öyle değil bu iş ! "İlim" öyle olmaz, öyle değil o iş ! O kafayla senin "Tefekkür"ün sahih olmaz, ne İlmi ! Istılahlardan İlim yapmışsın; oldu zannediyorsun. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak gibidir sendeki o ilim sandığın ! İlim desek aklına eşek gelir yük gelir senin başka türlü anlamazsın sen, arınmadan, halktan Hakka tekrar dönmeden anlamazsın O İlmi; ne dedik ?!

Akıl - İnsan - Ruh

Bitki'de Akıl yoktur; Yaşamı sırf Tabiat'dır. Hayvan'da az'dır ve yaşamına Yeterlidir. İnsan ise hem Bitki hem Hayvan olmakla birlikte Aklı az değil ve diğer Duyuları, Sıfatları da (eşit olarak) çok güçlüdür; Tabiat'ını aştığı gibi Güçleri de az değildir ki Aklı ona yetsin de Hayvan kalabilsin (Aşağı inebilir - "gibi" olabilir). Yani ne Bitki kalabilir ne Hayvan olabilir. Hatta Nefsi gereği Melek de olamaz. "İnsan": Rabbinin buyurduğu gibi Allah'dan bir Ruh'tur; gerisi LAF salatası ! Hem de hem Mana'da hem Sıfat'da hem Zat'da ! Senin Atan Hayvan'dan gelmedi; "O'ndan geldik, O'na döneceğiz" !

Akıl

Akıl Hakikat'e Uymak zorundadır. Aksi halde ya Hastalanır ya da kişi Batıla İnanmak zorunda kalır; böyle olunca Pislik kişinin Kalbine de sirayet eder. Akıl her durumda Acziyetle Teslim olmak zorunda kalıp Zelillikle Kulluk eder: İlahını seç!

Hu - Allah (cc)

İhtiyacı verendir, İhtiyaçları gideren.

Nefs

Kul Bilir de, Nefs ne Kulunu bilir, ne Rabbini.

Zikir

Kâfi'yi Zikredersen ne olur ?

Tasavvuf - Kulluk

Güneş sende gerek ki gölge etmeyesin.

Hu - Allah (cc)

Senin Eşya'dan bildiğin gibi bir şeyi mi vardır ki Var olsun; Senin Eşya'dan bildiğin gibi bir şeyi mi vardır ki Yok olsun: "Tecelli" dememiz, öyle misalden hoş boş kelam da değil..

Tasavvuf - Esma Tecellileri

Zahir ile Batın arasında bir çizgi görüyor musun ? Rahman ile Rahim, Vahid ile Ahad arasında bir çizgi görüyor musun ? Böyle bir çizgi gözüne takılıyorsa Halk'ı görmekten kurtulamamışsın demektir. Rahim'de idinse Rahman'a, Rahman'da idiysen Rahime; Kemal böyledir: Halk'a dönmek yine senin Hakk'a dönmen içindir a canım. Şimdi artık çizgiden dem vurma, çizgiyi kaldır, yani Hakk'a dön; çizgiyi kaldır, Hakk'ı gör, Hakk'ı duy, Hakk'ı konuş, Hakk ile Halkı İrşad'a Hakk ile Halkı Yermeye dönme; Sen'i İrşad'a dön; ayıptır, densizliktir, edepsizliktir. Bak daha basit anlatalım : Rahman İsminin Tecellisi Kaydında kalan Salik'in Hâli Zenginin Fakir'i beğenmemesi Hâli gibi olur; Rahim'e hiç gelemez. Rahim İsminin Tecellisi Kaydında bulunan Salik'in Hâli ise Zengin'e Suizannı olan Fakir'in Hâli gibidir. Rahman İsminin Tecellisine ulaşınca bu "Sonradan Görme - Şımarık" bir Hale girer, ya da öteki nasıl Fakir'i

Tasavvuf-çu

Edepsizliğini gösterip sana Merhamet edene hemen de "Molla Kasım" dersin ya ! Ah ah seni Tasavvuf-ÇU ah !

Kuran - Mecaz / Tasavvuf / "Ol der olur"

"Ol der olur" Ayetini Aklı ile Tevil eden ve bunu yaptığı halde bir de güya Mana Ehli olan kimse: Nokta-i Küll'e ulaşamamış, Hakk Hazretini bulamamıştır.. Zaman (Nedensellik-Bilim, Geçmiş-Gelecek, İlkellik-Gelişmişlik vb-vs) kaydından kurtulamaz.. Dünya'yı kalbinden atamaz, An'a dahi eremez.. vb..

Zikir

Bir dışta Allah de, hemen bir de ardından içte Allah de; bir Zahirinde Allah de, bir Batınında Allah de.

Tasavvuf / Kulluk / Sabr-ı Cemil

Şikayet yükünü kendinden at; Rabbine Nefsini iyi yönde bile olsa şikayet etmeyi, sızlanmayı kes. Kalb okyanusu içinde Nefsin eriyip gider; aksi halde Kalbini İlmini Zikrini, Nefsin içinde daraltmış, Sabr-ı Cemil'i hatırlamaz olursun.

Kuran / Cennet - Adem-Havva (as) / Tasavvuf / Lafız - Mana - Mecaz

Yüce Allah Meleklere Hitap ederken Adem'in Halife kılınacağı yer için "Yeryüzü" kelimesini kullanmış, aynı vaktin sürecinde Adem'e ve Havva'ya (as) dönük Hitabında ise "Cennet'e yerleşin, size orada acıkma (vb) yoktur" buyurmuştur. Yüce Allah Adem'e (as) "Cennet'e yerleşin" dediği üzere eğer ilk başta Cennet'te yaratmasaydı, sonrasında "Yeryüzüne inin size orada bir süre geçimlik vardır" buyurmazdı. Sen ise, O kelimesi kelimesine böyle buyurduğu halde çok bilmişlik edip, İddia ediyorsun: "Hayır o öyle değil !" diyorsun. İşe bak ki bir de sen güya Mana Ehlisin !

Tasavvuf / Fark - Cem / Tevhid / Haller

Farksız Cem Tevhid değildir, Halin Şuhududur. Fark bulunmayan Cem Hal'den ibarettir, ve Fark Cem'den ötede Tevhiddedir, çünkü Cem'de Zıtları bulunan Toplamla karışık birlik vardır ve bu anlamda Farksız Cem eden Tevhid ettiğini zanneden Hal sahibi olabilir. O belki ancak Sıfatta Tevhid Ehli olabilir Zati Tevhide Şahit olamaz. Farksız Cem eden Hal sahibi ne Sıfatta ne Vücudda (Bir-lik değil Tek-lik anlamında) Zati Tevhide Şahit kılınmaz.

Allah'ın Rızası

Gönülsüz verilen Zekat ile Gönüllü verilen Sadaka elbette bir olmaz; maksad edinilen Allah Rızası'dır, şu bu "Fayda" veya "Faydasızlık" değildir. Bereketli iş Allah Rızası için yapılan iştir; zarar bile görünse, maksat Rıza ise o iş kardır.

Nefs

Bazı sıkıntı darlığın sebebi iç aleminde farkında olmadan hızlandığın Acele'ye düştüğünden olabilir; Sabır Acele'den çıkarır, Sükunet'e döndürür.

Tasavvuf / Nafile / Niyet/ Cehd / Gönül

Yakınlaşma "Nafile" iledir. Bu nafilelerden bazıları Riyazat'dır, Uzlet'tir, Halvet'tir vb ; Cehd'dir. Gönülden, Hüsnüniyet'le yapılan Cehd, İsteyen olmaktan İstenilen olmaya ulaştırır. Gönülsüz Cehd İhlasla yapılmıyan Farz İbadet gibi olur.

Sabır

Şeytan ve nefis Sabır'a hiçbir bir yol bulamaz.

Zikir

Hiç her şeyden kesilip, bir köşeye çekilip, elinde tespih, dilin damağına vurup, içten içe, bir saatçik olsun, Allah Allah dedin mi..

Hu / Vesile

Vesilelere Vesile olan.

Kader - Dua

Yüce Allah'ın yazdığını mutlaka yapacağı gerçekleştireceği Kader vardır; Allah Sözünden dönmez. Bir de amelimize, niyetimize, gönlümüze bıraktığı Kader vardır.. "Evvel'dir, Ahir'dir".. Dua'dan asla vazgeçme ! O'ndan başka Sözü geçen Hüküm Sahibi Fail yoktur; Ol dediği olur ! "Sadaka belâyı def eder ve ömrü uzatır." sav

Zikir / Hu

Dış aleme bağlamadığın gibi, iç alemle de kayıtlanma; ne içtedir, ne dışta; Allah'tadır Allah.

Tasavvuf / Kulluk

Hem incinmeye hem incitmeye, "Razı" ol.

Tasavvuf / Kulluk

Halk'a yarar amelin en büyüğü Hakk'a dönmektir; keza Hakk'a yarar amelin en büyüğü de odur.

İnsan / Sır / Nefs - Ruh / Zat - Sıfat Tecellileri

İnsan nefsi müessir olmamakla birlikte müessir olması da ancak Sıfatlar yönüyledir. Sıfatlar ise Tecellileri olmak bakımından ya eşyada ya da hallerde manevi tesirdedir.. Zat'da değişme olmadığı apaçıktır.. Tasarruf edilen müessir olunan, Sıfatların Tecellilerindedir; Sıfat dahi değişmez.. Misal İnsan'da Musavvire kuvveti Sıfatı vardır fakat Allah ona izin vermedikçe ne kendinde hayal ile bir hal değişikliği tesiri meydana getirebilir ne de hayali ile eşyayı değiştirebilir ne de meydana getirebilir. Bir tesir meydana getirebilse dahi Varlık ancak Hakk olması, Tek olması bakımından tesiri mutlak olamaz çünkü dediğimiz gibi tesiri meydana getirebileceği ayrı bir mevcud yoktur onun mevcudu ancak Hakkın mevcudiyetinde olabilir çünkü O Tek'tir, Bir'dir, O'ndan ayrıca bir Varlık olamaz; böylece anlaşılır ki onun tesiri yine Haktadır fakat Hakkın Zatında değil Sıfatlarının Tecellilerindedir; Zat fiille değişmez, hiçbir surette değişmez. Yani Ruh kendisinden olan (venefaḣtu

İnsan / Nefs - Kalp - Ruh

Nefs Şe'n'e, Kalp Sıfatlara, Ruh Zâtına hazır, nazırdır. Nefsin Şen'inde fena ister, Kalbin Sıfatında fena ister; Ruh'un (Zatın) ise Zatında (Ruhunda) beka'dadır. Arasıra Uyan da, Bâki'yi Zâtında gör, bul.

Zikir

Uykuya Zikrederek dalmaya gayret et.

Zikir

Nefis atının Yularından tutuver, her seferinde Allah'ı Anışa çek onu.

Sanat / İnsan - Ruh / Tecelli

Rüzgarla hayvan sesi, ıslık sesi olur da insan sözü, kelimesi çıkmaz ondan. Her şeyden bir ses çıkar ama insan'ın sesinden daha manalısı daha güzeli daha kamili var mı ? Şu gırtlağımız sesimiz sözümüz en yetkin enstrumandan daha yetkin bir enstruman yapılmış; hem her birimizin sesi de farklı farklı. Ruhumdan Ruh üfledim Sırrının derinliklerine dal da dal; Vahid'in, Ferd'in şu İnsan'daki Tecellilerine bak !..

Tasavvuf / Kulluk

Bize düşen sadece Tasdik, İkrar ve Takdis'tir; Ettiğimiz Söz de Amel de bundan ibarettir.

İnsan / Ruh / İlim

O, "Kendi Ruhumdan Üfledim" buyurmuştur. "Kendi" ifadesi onun ayrıca müstakil bir "İlah" olamayacağına.. "Kendi Ruhumdan" ifadesi İnsan Ruhunun Zatiyetine - Ney'den olduğuna.. "Üfledim" ifadesi ile de Rabbi ile arasındaki "Fark"a - Sıfatlara işaret edilmiştir. Şimdilik işaretlerin bu kadarıyla yetinerek dikkatini yine buradan başka bazı sırlara çekelim ki onların açıkça söylenmesi herkeze iyi gelmez ve faydalı olmaz. İnsan Kudret Sıfatından mahrum bırakılmıştır; keza Yaratıcılık Sıfatından da böyle mahrumdur. Allah Tek ve Bir olan Varlıktır; ve Hakkı Saklayıcı Gizleyici değildir. Allah dileseydi onun Hayalini ve Düşüncesini iç aleminde ona yarattığı gibi dış alemde de yaratabilirdi. Halbuki Kudret sıfatını ondan eksiltmiş Peygamberlik ve Özel Velayet haricinde ona bu Tecellileri etmemiştir. Ve ki diğerleri gibi bu Sıfatlarını da sırf Kendisine Has kılmış ve buradan Ruh (İnsan) için Rabbine (Ki O Hakk'tır) bir Cezbe ya

Ruh

Sen Düşünce değil Düşünensin, Sen Akıl değil Akledensin, Sen Duygu değil Duygulanansın, Sen Hal değil Hallenensin, Sen Hayal değil Hayal edensin, Sen Sıfat değil Sıfatlanan Zat'sın, Sen Nefs değil Ruh'sun ! ; Kendimden dediği Ruh'sun, Cevizin Kabuğunu geç, Kabuklarla oynamayı bırak artık, Kabuk da Sensin ya artık Öz'e gel, Yok'a varlık verenleri bırak, cesaretin varsa şu hakiki Yokluğa gel, o Aklındaki Kara Perdeyi de sıyır at da O Asıl Var'a gel, Işıksız Nur'a, Asıl Varlığa gel, Cevizin Kabuğu değil, Kabuğundan asla değilsin Sen, Özünden, Kendimden dediğisin Sen, Maneviyi Mecaziyi bırak Hakiki Ruha gel, Su içinde Su, Ruhun Ruhusun, O'nda, O'ndan, Perdesinin ardında O'nunla Mahrem olansın Sen !

Hu

O'nun bir şeyi bildiği halde sorması veya söylemesinin iki sebebi vardır: Sana olan Muhabbet'inden yani Sevgisinden, ve seninle "Muhabbet" edebilmesinin ancak böyle olabileceğindendir. Ki O'nunla konuşmak senin açından da ancak böylece mümkün olabilir.. Sen hiç senin içini dışını her şeyini tamamıyla bilen biriyle konuştun mu ?..

İbadet / Zikir / Tespih

Bir rekat bitirdikten sonra ikincisini de sanki yeni başlamışsın ilkini kılıyormuşsun gibi devam et namaza.. Zikirde de böyle yap; Allah de, sonra hiç dememişsin gibi yeniden Allah de.

Hakk

Herkes eninde sonunda hiçbir Tecellisini inkar edemeyeceği örtemeyeceği halde Rabbinin Huzurunda toplanacak; hiç acele etme.

Hu

Azim'sin; Sen'den başka güç kuvvet yok. Büyük'sün; Sen'den Sana sığındım.

Nur / Vahiy / İlim / Akıl - Bilim

Geceleyin tutuşturduğumuz Ateş'in Aydınlığı ile Allah'ın tutuşturduğu şu Güneş'in Aydınlığı bir mi ? Ya Akla gelen Fikir Nuru olmasa, Elektriği hangi akıl kendi başına nasıl bulsun ? Sen hepsi de O'nun Nuru bil ama Hakk İlminin Nuru Vahiy olmasa şu Gönüllerimizi Peygamberlerden başka hangi Işık Aydınlatabilirdi ! Hakk İlmi olmasa Tanrılardan, Mecusilikten, Putperestllikten nasıl kurtulabilirdik ! İlim Nuru ile Güneş Aydınlığı bir olur mu ! Cehalet karanlığını Aklın Elektriği hani nasıl Aydınlatıyor !

Allah (cc) / Sır / Ruh

Allah Vardır, Birdir ama ne madde suret, ne adet sayı ne de haşa mecaz ile; Sır her şeyinde böylece ama Suretler ile, gizlice ve açıkça. İşte Sen de böylece, Keyfiyetsizsin; Sırrın Sırrı olmak bakımından.. Zaman, Suret perdesi gibi; yokluktan da varlıktan da, fenadan da bekadan da sonra.. Keyfiyetsizsin..; "Nasıl ?" ı yok..

Ali (kv) - Ehl-i Beyt

Ben sana bir şey diyeyim mi Dostum; Ali'yi tastamam anmıyanı, sen asla hiçbir şekilde anma.. O yoksa, her şeyini O'nu yok saydığı gibi yok say gitsin.. Bu Anış varsa, tastamammış gibi, Kemal'e ermiş gibi gerisini hoş gör.. O'nu görmezden gelene, sen asla hiçbir yanından nazar etme.. Yapamazsın ya; koma acıyarak başının üstüne.. Ashab şiilik fitne vb filan mazeretine asla aldanma; adam olmamıştır sevme daha onu ! Hoş onu göz göremez ya ! Görme onu görmeyeni, kimi görürse görsün; göz nuruna yazıktır !..

Ruh

Sen Ruhunu değil, Bedenini duyumsayarak, Özünü Bedenin gibi elle tutulur gözle görülür bir şey gibi Var kabul ediyorsun; yoksa Ruh yani Öz'ün O'ndan olması bakımından ele avuca ve varlığa gelmez. Rabbisinden olduğu için Rabbisi gibi keyfiyetsizdir. O'ndan Şüphe edenin Aklı olsaydı, önce kendi Özünden Şüphe ederdi. Kendilerini Beden kabul etmelerinin gizli sebebi de zaten budur. Halbuki Kulağın içinde kulak, Gözün içinde göz yoktur; daha basit bir misalle Rüya'da görülenler Göz ile, duyulanlar Kulak ile duyulmaz. Beyinin içinde beyin yoktur ki onda olanları onunla algılıyor olalım.

Felsefe-ci / Hakikat / Zevk - Nefs - Haller

Hakikat'i arayana ne denir; Felsefeci mi ? Onların çoğunluğu Hakikat'i değil "Düşüncenin Zevki"ni ararlar ve bunun farkında değillerdir ! Nerede ki Hakikaten Hakikat'i arıyor olsunlar !

İlim

Bilmek bilmeyen insan Huzur bulmaz; sorusu bitmeyeceği gibi bilmez de.

Felsefe / Tasavvuf

Tefekkür'ü öğret !

Felsefe-ci / Tasavvuf-çu

Felsefeci'yim ben diyenlere bugün sorsan 'Düşüncenin Konusu nedir?' diye, belki binde biri 'Varlık' der; Varlığın ne olduğunu sorduğunda ise bu binde birin içinden yine en çok binde biri belki doğru cevabı verebilir. Ki o Cevap da muhakkak türlü türlü Şirk kokusu içinde.. "Düşünce"nin durumu Felsefecilerde bile böyleyken senin Saf İmanlıya biçtiğin değeri geçtim, O Varlık'ta Edeb'e ulaşmış Tasavvuf Ehline bile şu Zavallı Felsefe'nin değerinden dem vurman; az da olsa şu kıyası gözetmen.. Felsefenin bittiği yerde o Saf İman'a (Redsiz, Kıymıksız Kabul ki Varlığın Kabulünde belki en zorudur) belki geçilebiliyorken ve Düşüncenin Kemali de Nefsini Bilmek iken; Edep Dostum Edep ! Ben sana daha neyin değerini ne şekilde ifade ne şekilde izah edeyim ! Ciltlerle Felsefe Risaleleri yazsam ne lazım ! Kime nasıl neyin Edebini gözeteyim ! Domuz'a gerdanlık, At'a eşek semeri mi ! Ümit etmek Arzu etmek gibi olmaz mı; yalnız Allah'ı Allah'ı

Felsefe-ci

Felsefeci, Nuh der Peygamber demez.

Haller / Zevk / Kulluk

Misal; sana yedirdiği yemekten bir vakit lezzet almasan ve doymasan şükretmeyecek hamd etmeyecek misin O Allah'a ? Bu nasıl bir Hal Perestlik ?

Ruh / Perde / Nur / Tecelli / Nefs - Haller

Dikkat et ki senin Beden'in Vücud'un hep Değişmededir, bebekliğinden yaşlılığına ve her gün hatta her an hiç Sabit olmaksızın Yokluktadır. Zatın olan Ruh (Min Ruhi) içinse bu tam aksinedir; ondaki değişiklik Kendisinde Özünde değil Hallerindedir. Bu Haller Ruhun Perdeleridir. Haller değiştikçe ya onun gözlerinin, basiretinin yani varlığının üstündeki Perdenin açılmasına ya da Örtülmesine sebep olur. Bu örtülme tıpkı bir lambanın ışığının azaltılması artırılması gibidir. Yani Lamba'da bir değişme olmaz; değişiklik Işığındadır. Ve bu Işığın değişmesi Sıfatların Tecellilerine, Özünün değişmemesi ise Yüce Zat'a bağlı olduğu (venefaḣtu fîhi min rûhî) içindir. İsa'nın (as) beşikte konuşması işte bu Işıktaki Perdenin kaldırılmış olmasındandır. Normal şartlarda dünyevi yaratılışa bağlı gelişiminde İnsan'daki bu tür Perdeler Zulmani değil Allah'ın Takdiri ile ilgili; yani her şeye bir Yaratılış vermesindendir. Yoksa Batında Ruh Öz olarak Perdelerin altında Aynı Olgun

Zikir / Fiil

Önce uzattığı "La Faile İllallah" ipine tutun da, seni kuyudan çeksin.

Suret / Fiil / Tecelli

Şu Harfleri ben Birleştirmiyorum zihninde.. Bu Harflerin Suretlerini ben oluşturmuyorum gördüğün Suret'de.. Bu Kelimelere Anlamları ben indirmiyorum.. Ben bunları çok oldu yazalı; Okuyan ben değilim şu an bunları sana.. Şu an bu Suretleri bir Ses olmaksızın Seslendiren ben değilim içinde...

Suret - Mana / Zahir - Batın / Kemal

Bir Müzisyen Müzik'de "Mastering"in, "Sound"un, "Ambiance"ın ne demek olduğunu öğrenmiş, değerini anlayabilmiş, İdrakine ulaşabilmiş ise, yani o seviyeye yükselebilmiş ise, artık bunlarsız meydana getireceği bir Eser onun için kesinlikle "Nakıs"tır. Bu bir Misal'dir. Bu Misal'i anlıyan kimse, Din'de Suret'in ve Mana'nın, Mana'nın ve Lafz'ın, Zahir'in ve Batın'ın birlikteliğinin ne kadar vazgeçilmez ve değerli olduğunu da Tam olarak anlar. Kendi ve başkalarının Nakıslığını apaçık göreceği gibi, Haddini de ne Zahir'de ne Batın'da, ne Söz'de ne de Düşünce'de, Asla Aşmaz ! Aşan kimse Kemali elde edememiş olduğu gibi, hiçbir zaman da ona ulaşamaz ! O halde bu konuda ona yakışan ve "gereken", Kemal'i Haddi aşmaksızın Edep ile aramaktır !

Gerçek / Ruh

Yaşadığın hiçbir şey yoktur ki Ruhundan (Min Ruhi) daha Gerçek olsun.

Zaman / Hayal / Gerçek / Hakk

Sen Hafızana yönelip, geçmiş Hayalinde Canlandığında, onu O yine şu "An", Hayalinde Resmeder. Eğer o Anı, Hayal'den çıkıp Gerçek olsa, yine şu An'da, An-ı Daim Hakk sayesinde Gerçek oluverir. Çünkü şu An Gerçek dediğin dahi, Hakk'tan başkasının varlığıyla Gerçekleşmiyor.

Nefs / Hidayet / İlim / Ruh

O bize bizim elimizle de Yaratarak, yaptığı makinelerle, robotlarla; ve bedenimizle bitkiler hayvanlar, Doğa ile: Nefs'i; nefsimizi apaçık gösteriyor.. "Yaratıcı"yı apaçık Bildiriyor.. Bu, İlk aşama.. Sonra da, BizZat Kendisiyle, Kendisinden bir Ruh olduğumuzu ve Kendisini.. İlk aşamada, Yaratı'cıyı kâle almıyan, kendini O'ndan gayrıya nispet eden, O'nun Hükmünü, yani Dinini aramıyan, Kendine ya da başkasına İlahlık nispet ederek, zaten perdelenip, eleniyor; kendisine sapıklık hak oluyor. Sapıklık içindeyken Allah'dan bir Ruh olduğu Müjdesi ona İslam'dan başka nereden ulaşsın ! Özünün Bedenden ibaret olmayıp Ruh olduğunu görse de ne farkeder ! O'na nispet etmedikten sonra; O'nu bilmedikten sonra Dünya'yı bilse ne farkeder ! Muhammed'e Hased ettikten sonra Yaratıcıya yönelişi ne kadar sahih olabilir !

Şefaat

Efendimizin (sav) baş ağrısı bile bize Şefaat'ine dahildir.

Oruç ~ İbadet

Oruçtan aldığım lezzeti, yemek içmekten almadım.

İlim

Yediğimizin Cennet Meyvesi, içtiğimizin Dünya Şarabı olmasına gerek yoktur; biz Elma Armut'un sırf Suretine baksak Sarhoş olur İlahi Vecd duyarız. O Suretlerin manasından, yani Mana'dan yemek içmekten çok zevk alır, bütün şu Suretleri Şarap gibi yudumlayarak Sevgilinin Düşüncesine dalarız. Elma armut'un Gölgesi bile İlim olmuş bize ! Orada da kalmayız; yani bizim için Kadehler gibi olan şu Suretlerde kalmadığımız gibi Sevgilinin Varlığının Mana Suretinde de kalmayız, buralardan El Ân, hepsinden her An, O'ndan gelir O'na varır bizim Kervanımız. Biz O'nun Sureti üzere yaratılmışız, Suret'e nasıl göz yumarız !

Vahdet-i Vücud

Vahdet-i Vücud Hakkında Soru: O sana Kızdığında; Hal'e mi bakıyorsun, Sebebi mi araştırıyorsun. Haline kapılan Sözü duymayacağı gibi, Sebebi de araştırmaz. İlim Ehli böyle bir Tecelli'de Sebeb'e yönelir ve bulur; kendi imtihanı ile karşısındaki kulun imtihanını ayırd ederek, kendi üstüne düşeni ve düşmeyeni görüp, ardındaki Şen'e teslim olur; yapması gereken varsa, oluverir. Gerek Hal, gerek Fiil, veya Söz ile Rabbine eşlik eder. Hal Ehli ise, boyun bükerek, İstiğfar eder. "..Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Umulur ki böylece onlar idrak ederler." De ki: “O, sizin üstünüzden veya ayaklarınızın altından üzerinize bir azap göndermeye veya sizi bölük bölük birbirinize katıp (düşman edip), sizin bir kısmınızın şiddetini, bir kısmınıza tattırmaya kaadirdir.” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Umulur ki böylece onlar idrak ederler. [Enam 65] Bu söylediklerim "Fiziki" boyutta da (Yahut La Mekan yahut Mekanın Mekanı de) kişinin "Fark"ına y

Sevgi

Sevgi'nin sebebini sormak, Edeb'e uygun olmaz.

O

Siyah değil, Rengi yok; renksiz sayılmaz. Işık yok, Karanlık değil.. Tenzih'den yapma Siyah bir Elbisesi vardır.. Yakasında Gül olmasa.. Bu renklilikte O'nu nasıl seçerdin ! Mekan yok; mesafe koyar.. Cisim yok, Cismi yok; dokunur.. Döner, döndürür; ama hareketsiz. Dalgınlığı yok; Hiç Uykusu yok ! Nur'dur, Karanlık yok; Işık da yok. Düşünce, Bilgi.. bunlar Neye benzer..; ve Kimin Hakkında !. Yok da yok; ama nasıl var ?.. Asıl Var Kendisi; Kendi Kendisi.

Akıl

Akıl Pintisi olmasan, Kerameti de görürdün, Mucizeyi de; Ruhu da görürdün Kalbi de.

Fena

Namaz'a duran kişi ölmüştür.

Ruh

"İnsan"ın hakikati "Toprak" mıdır ? "Madde"si diyelim; Maddesinin Mahiyeti nedir ? Toprak, Cevizin Kabuğu, Beden.. Et.. Sıfat değil.. Soruyu anlaman için "Madde" diyelim; Maddesi nedir ? Allah Kelamından getir cevabı da öyle söyle; Felsefe yapma, Mana Mecaz Metafor yapma, Kendi Marifetinden çık, Ben deme, Bana Göre deme.. Allah Kelamından Cevap ver.. Nedir senin Madden ?..